Rasulullah’ın yumuşak kalpli, merhametli dostu
Orta boylu, zayıfça, sakalları seyrek, teni sarıya çalar beyaz, yüz hatları ince; bu sade görünümün içinde saplandı mı bir ok gibi insanı hizaya çeken keskin bakışlar. Nesep, soy, kabile şecerelerine vakıflığıyla meşhur ve tarihi bir çok bilgiyi temiz hafızasında taşıyan ilim erbabı.
Hatta bu ilmiyle Peygamber Efendimizin (s.a.s) çeşitli kabilelerle dostluk kurmasına yar ve yardımcı olan can yoldaşı.
Kabilelerin soyları hakkında daima güzellikleri ve iyilikleri anlatarak kalplerini İslama ısındıran, bu yaklaşımıyla Allah Resulünün hoşnutluğunu kazanan vezir.
İlim ve servetini bu uğurda kullanmanın ötesinde Uhud’un en zor anlarında canı pahasına vücudunu Rasulullah’a (s.a.s) siper eden, bir an dahi O’nu yanlız bırakmayan sadık dost Ebubekir (a.s)
Mekke müşrikleri işkence ve baskıyı arttırınca Habeşistan’a hicret etmek üzere Sevgili Peygamberini geride bırakıp yola çıktı. Bir an olsun gölgesinden ayrılmadığı can yoldaşından uzağa gitmek bir mecburiyet olmuştu. Yoksa hiç gider miydi? Arkadaşsız bırakır mıydı Rasulünü?
Yolda bir ahbabına rastladı. Ebubekir’i (a.s) himayesine alan bu adam “Mekke’ye evine dön, dinini kendine sakla ve ibadetini gizle şartım budur” dedi.
Onun teklifini kabul etti ve Mekke’ye döndü. Ama bu duruma ne kadar dayanabilirdi ki Hz. Ebubekir? Gizli ibadet etmek, Kabe’nin yanında Kur’an okuyamamak, ayetleri sessiz sessiz okumak adeta nefessiz bırakıyordu onu.
“Allah’ın himayesine sığınıyorum” diyerek anlaşmadan vazgeçti. Allah’a sığınmak yalnız O’ndan ummaktı. Ölmek de vardı, acı çekmek de. Buna rağmen onun tercihi sevdadan vazgeçmemekti. Sevenin en büyük sevdası davasıydı.
Yâr-i Gar Ebubekir (a.s) Peygamber Efendimizle beraber Mescid-i Harama girip açıktan ibadet edince kör karanlıklarda boğulmuş, ışığa tahammülü olmayan biri tarafından darp edildi. Öyle eziyet etmişlerdi ki üç gün baygın kaldı. Ölümün kıyısında acı çekiyorken ilk gözünü açtığında o sadece:
“Resullullah iyi mi?” diye sayıklıyordu. Annesinin yardımı olmadan yürüyemezdi ki nasıl gidip görsün Peygamberini? Kıyamadı Ümmü’l-Hayr, birlikte gittiler Kainatin Efendisini görmeye.
Dünya gözüyle O’nu sağ salim gören Ebubekir yanaklarından süzülen sicim gibi yaşlar arasında sarıldı, öptü. Ve yüreğinden kopup gelen bir istekle “Anneme dua eder misin Ya Rasulullah, hidayet yolunda o da bizimle yürüsün” dedi. Peygamber Efendimiz dostunun annesine gösterdiği merhamete değer verdi ve onun bu samimi arzusunu reddetmedi.
Ve Ebubekir’in merhameti Rasulullah’a,
Alemlerin serverinin merhameti ve niyazı da Rabbe ulaşınca İslamın nuru annesinin kalbini de ılık ılık etmişti elhamdulillah.
Allahın elçisi, dostu Ebubekir’den bahsederken
“O cehennem ateşinden atîktir.” diyordu.
(Haftaya yazımızın devamı yayınlanacaktır.)
YAZININ DEVAMINI SABIRSIZLIKLA BEKLİYORUM.
Hayalimde hep esmer, güçlü kuvvetli kocaman bir dost vardı nedense.Hiç düşünmemişim zayıf ve beyaz yüzlü bir insanın yürek ve akıl gücüyle Peygamberimizin yanında dimdik durabileceğini.insan ne çok yanılıyor kendi mükemmelini beden ve ruhta birleştirmeye çalışırken😔Hz Ebu Bekir i hiç tanımıyormuşum meğer.Rabbim sizden razı olsun.Ne zorluklarla yazıldı bu satırlar kimbilir,ne yollardan kalplerden döküldü geldi🌸
Nekadar guzel anlatmissiniz esra hocam allah sizden razi olsun….
Heyecanla bekliyorum maşallh👏🏻