Âb-ı Hayat

Hz. Ebubekir: Yâr-i Gar

4

Resûlullah’ın (s.a.s) mağara arkadaşı, sadakat kafilesinin imamı;

Allah Resûlü’ne (s.a.s) yakın erkekler ağlardı. Kalpleri iman ateşiyle pişer, yumuşardı. Kimi zaman sevinçten kimi zaman hüzünle akardı gözyaşları. Duygularını güzel kelimelerle ifade ederken yoktu tabuları. Onlar için “had” Resûlullah’ın (s.a.s) örnek ahlâkı ve Kur’an’dı.

Âlemlerin Efendisi vefatından kısa bir süre önce îrad ettiği bir hutbesinde,
“Allah Teâlâ, kulunu dünya ile kendisine kavuşmak arasında muhayyer kıldı, kulu da O’na kavuşmayı tercih etti”  buyururken kul ile kastedilenin kim olduğunu ilk anlayan ve Peygamberinden ayrılış günlerinin yaklaştığını düşünerek hüzünlenip sarsıla sarsıla ağlayan; Hz. Ebubekir (r.a) idi.

Fahri Kainat Efendimize Sıddık olan, O’nun Yüce Dosta kavuştuğunu öğrenince yanına girip, mübarek yüzünden son kez öpen, ayrılık gözyaşları arasında bir ney gibi inim inim inleyen sesiyle “sağlığında güzeldin, vefatında da çok güzelsin Ya Resûlullah!” diyerek veda eden Hz. Ebubekir’di.

Bütün gazvelerde Resûlullah’ın (s.a.s) yanında bulunan,
Madden ve manen desteğiyle O’na hep yar olan,
Tebûk seferinde varını yoğunu İslam ordusuna bağışlayan,

Bunu duyan Allah’ın elçisi, ailene ne bıraktın? diye sorunca
Allah ve Resûlü’nü (s.a.s) diye cevap veren Hz. Ebubekir’di.
Bırakın malı mülkü adeta “bana sensiz cihanda can ne lazım diyordu.”

Hudeybiye’de nazil olan Fetih Suresini en iyi anlayanlardan biriydi. Umre yapılmadan dönülmesini bir türlü kabul edemeyen Hz. Ömer’i ikna edendi.

Bir kaç yıl sonra Allah Resûlü’nün (s.a.s) vefatına inanamayan Hz. Ömer’i yine ikna eden ve sahabeyi kendine getirendi.

Mekke’nin fethinde derhal babasının yanına gidip, yaşlı adamı İslam Peygamberinin huzuruna getiren; sağlığında tüm çocukları, annesi, babası müslüman olan tek sahabiydi.

Babasının  müslüman oluşuna tanık olduğunda kendini tutamayıp içli içli ağlayan ve “Yâ Resûlallah! Sana bey’at etmek üzere uzanan şu el, benim babamın eli değil de, amcan Ebu Tâlib’in eli olsaydı da, bu vesîleyle Allah Teâlâ benim yerime seni sevindirseydi, kim bilir ne büyük bir sevince nâil olurdum. Çünkü Sen, onu çok seviyor ve îmân etmesini çok istiyordun” diyerek Allah Resûlü’nün (s.a.s) sevincini her şeyin üstüne koyandı.

O’nun yaşayan muhâcirlerin en faziletlisi ve mağarada ikinin ikincisi olduğunu ayrıca Allah Resûlü (s.a.s) tarafından namazda ümmete imam seçildiğini söyleyen müslümanlar, Allah Resûlü’nün (s.a.s) vefatından sonra Hz. Ebubekir’e biat ettiler.

O, sadakat kafilesinin imamı idi. İslam devletinin ve ümmetinin halifesi olmak dirayet, ince siyaset, anlayış, dayanışma, adalet gerektiriyordu. Çünkü artık vahiy kesilmişti. Ümmet; Rabbine kavuşan Peygamberin ardından ne yapacağını bilmez olmuştu.

Hz. Ebubekir bir devlet başkanı/ halife olarak sahabenin karşısında yaptığı ilk konuşmada bugün zihinlerin algılamakta zorlandığı şu cümleleri söylemişti.
“Ey insanlar! En lâyığınız olmadığım halde, üzerinize halife oldum. İyi hareket edersem bana yardımda bulununuz. Fena harekette bulunursam beni doğrultunuz. Doğruluk emanet, yalancılık hıyanet doğurur. Aranızda kuvvetli olanlar, üzerinden başkasının hakkını alıncaya kadar benim yanımda zayıf sayılır. Her zayıf kişi de hakkını alıverinceye kadar benim yanımda kuvvetli sayılır. Sakın cihadı terketmeyin. Çünkü Cenâb-ı Allah, cihadı terkeden her milleti küçük düşürmüş ve zayıflatmıştır. Ben Allah’a ve Resûlü’ne itaat ettikçe siz de bana itaatta bulunun. Allah’a ve Resûlü’ne aykırı davranırsam, sizin bana itaat etmeniz gerekmez.”

Yâr-i Gar Ebubekir (r.a), bütün müslümanlar Medine’ye hicret ettiğinde geride kalan birkaç kişiden biriydi.

Allah Resûlü ona “Bekle, belki Allah sana bir yol arkadaşı verir” diyordu.

Ve bir gün Resûlullah’a (s.a.s) hicret emri verilince her gün kendisini görmekle huzur bulduğu dostunun evine gitti.

“Allah Teâlâ bana Mekke’den çıkarak hicret etmeme izin verdi.” buyurunca Heyecanlandı Hz. Ebubekir (r.a).

“Ey Allah’ın Resûlü! Ben de sana arkadaşlık edecek miyim?” sorusuna mukabil “Evet, sen de benimlesin” sözleri fem-i saadetlerinden dökülünce Hz. Ebubekir, sevincinden hüngür hüngür ağlamaya başladı. Babasının gözyaşlarına tanık olan Hz. Aişe (r.a) “bir kişinin sevinçten böyle ağlayabileceğini hiç tahmin etmezdim” diye hayretini ifade etti.

Birlikte tüm müşrikleri ve taptıklarını geride bırakarak Beytullah’ın aşkını kalplerinde taşıyarak yola çıktılar. Hüzünlüydü Peygamber (s.a.s), son kez dönüp “Ey Mekke seni o kadar seviyorum ki eğer mecbur kalmasaydım asla terk etmezdim” diyerek bakışlarıyla veda etti doğduğu şehre.

Yanında Hz. Ebubekir (r.a), sert kayalıklarına tırmandılar Sevr dağının. Müşrikler çoktan düşmüştü peşlerine. Hz. Ebubekir’in telaşını ve Âlemlerin Efendisi’ni koruma çabasını anlatacak kelimeler varsa da yetersiz kalıyor. Onu belki de sadece, oğlu İsmail’i susuz çölde muhafaza etmeye çalışan Hz. Hacer anlardı.

Ben bir tek kişiyim ama sen gidersen İslam gider ve ben seni nasıl koruyacağımı bilmiyorum düşünceleriyle bir sağında yürüyordu Resûlullah’ın (s.a.s) bir solunda.

Sana bir şey olmasın Yâ Resûlullah! diyordu.
Yâr-i Gar’ını teselli eden Kainatın incisi “Üzülme, Allah bizimle” diyerek dostunun gönlüne sükûnet serpti.

Yol emniyeti sağlanana kadar, Sevr mağarasında tam üç gün üç gece gizlendiler.

Pek çok giz ve hikmete mazhar oldu Hz. Ebubekir Sıddık Sevr Mağarası’nda. Düşünsenize Habibullah’la üç gün üç gece…
Kimseye nasip olmayan sadırdan sadıra faziletli bir alışverişe nail oldu.
O mübârek mağarada, “üçüncüleri Allah olan ikinin ikincisi” makamına kavuştu, Yar-i Gar oldu.

Kur’an’ı ezbere bilen çok da duygulu okuyan Hz. Ebubekir Efendimiz’e, Kur’an-ı Kerim’i iki kapak arasında toplayıp, mushaf haline getirmek nasip oldu.

Resûlullah’ın (s.a.s) ebedi âleme göç etmesinden iki sene üç ay sonra O’da Rabbi’ne kavuştu.

Üstad Necip Fazıl’ın Sevr mağarasını ifade eden veciz dizelerini okurken kalbimizin tenhalarındaki karanlıkları sadakat ışığıyla aydınlatmak duasıyla;

Burası Sevr mağarası
Sır menzili, burası
Işığı karanlıktır;
Ve sessizlik, nârası.
Deliğinde perdedâr,
Bir örümcek tuğrası.
Mağarada gizlendiler.
Boşuna izlendiler.
Burası Sevr mağarası,
Sır menzili burası.
Ebubekir zikirde,
Kalbini yuğurası.
Kalbinde nakış nakış,
Nur yüzün hatırası
Zikirde Ebu Bekir
O’nun emriyle zikir.
Burası Sevr mağarası
Sır menzili burası,
Yüce Allah isminin,
Kalb içinde mecrâsı
Ötesi ötelerin,
Verâların verâsı
Sevr mağarası ilk eşik;
Bâtın ilmine beşik
Burası Sevr mağarası,
Sır menzili burası.
Zikir, zikir, hep zikir;
Büyük visal, sonrası.
Ebubekir’e teslim,
O’nun gönül mirası
İşte ebedî kanun:
İç ve dış, her şey O’nun!

Müslüman Mahallesinde Salyangoz Satılmaz!

Önceki içerik

O Kalemi Tutan Bir El Var

Sonraki içerik

4 Yorum

  1. Rabbim sadakat incisinin şefaatine nail olmayı bizlere nasip etsin…çok güzeller

  2. “Sağlığında güzeldin, vefatında da çok güzelsin Ya Resulalah ! ” iliklerime kadar işledi bu cümle… Rabbim hepimize Peygamber efendimizin sevincini kendi sevincinin üzerinde tutan Hz. Ebubekir (r. a.) gibi kıymetli gönül dostlarına sahip olmayı nasip etsin. Amin… Yüreğinize sağlık Esra hocam,Allah razı olsun…

  3. Yüreğinize sağlık hocam❤️
    Sözler kifayetdiz…….

  4. Hz. Ebu Bekir gibi sevmek ,gercekten sevmek, belkide biz hiç sevmeyi bilemedik

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir