Karıncanın biri bir gün bir yazı görmüş ve demiş ki:
– Ne kadar güzel bir yazı, nasıl güzel akıp gidiyor.
Görüşü daha iyi olan bir karınca demiş ki;
– Sen yazıyı görüyorsun, onu yazan bir el var.
Diğerlerine göre daha görmüş geçirmiş bilge bir karınca biraz yukardan seslenmiş:
– Siz eli görüyorsunuz ama ben görüyorum, el onu hareket ettiren bir kola bağlı.
Derler ki insanlar da böyledir. Yaşadığımız olayları, hayatı insanları okurken derece derecedir bakış. Kimi yazıyı, kimi yazıyı yazan eli, kimi kolu, kimi de o kolun bağlı olduğu vücudu, aklı, bütünü görür. Bütün bunları anlamak için ise âyetten ve esmâdan haberdar olmak lazım geldiğini, bunun için de Hz. Âdem’deki (a.s) bilgiye müracaat edilmesi ihtiyacını Kur’an-ı Kerim’inde Allah Teâlâ şöyle bildiriyor; “Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları meleklere gösterip “Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin” (Bakara, 2/31) dedi. Allah Teâlâ Hz. Âdem’e (a.s) esmâyı öğretmiş o da meleklere öğretmiştir. Buradan da anlıyoruz ki insan, esmâü’l-hüsnâ irfânını, marifetini insandan alır.
Bu hafta Allah (c.c) ism-i şerifini anlamaya çalışırken şu âyeti hatırlamak gerekir: “Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz daha ona katılsa, Allah’ın sözleri (yazmakla) yine de tükenmez. Şüphesiz Allah azîzdir, hakîmdir.” (Lokman, 31/27)
Bütün isimler bir kez Allah demek içindir ve bu isimlerin özü Allah ism-i şerifidir. Allah (c.c) ism-i şerifi zâtı işaret eder. Lafzen başındaki elif çıkarıldığında geriye lillahi kalır. “El-hamdu li’l-lâhi rabbi’l-âlemîn” // Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur, deriz hemen Fatiha’da. Bu da Allah Teâlâ’ya işaret eder. Başından lam harfi de çıkarılırsa geriye lehû kalır. “Lehû mâ fi’s-semâvâti ve’l-ard “// Göklerde ve yerde ne varsa hep O’nundur. (Şûra, 42/4) denmiş ve yine zâta işaret edilmiştir. Son olarak lam da çıkarıldığında geriye sadece Hû ism-i şerifi kalır. Hû ism-i şerifinin mahreci (çıkış yeri) göğüsten ve ciğerden gelen nefestir. Her bir nefes bir “he” harfidir. Her insan ve hatta teneffüs eden her mahlûk farkına varmadan her nefeste Allah Teâlâ’yı bu ismi ile anmaktadır. Her bir nefes Allah’ı anmak olunca, Allah anılmadığı sûrette yaşamlar nihayet bulur. O zaman bu isim, aynıyla yaşama tutunduğumuz en eşsiz bağ demektir.
Ey kendine zulmeden nefsim, insanın başı boş bırakılacağını mı sandın?! Rabbin her nefeste sen farkında olmasan dahi seninledir. Bunun için kâfir ile mümin arasındaki fark için mümin, kendisini var edenin farkında olarak zikredene, kafir ise Allah’tan gafil olarak Allah’ı zikreden kişiye denilir. Yoksa hangi nefis kendini kulluğun dışına çıkarabilir. Yaratanından habersiz, hatta haddini aşıp fâsıklık ederken bile her nefeste Hû der.
Hû ism-i şerifi bizi “La ilahe illallah” lafzına götürür. Karınca misali üç bakıştan üç harf ile çıkabilirsek, yazıdan, elden ve koldan geçebilirsek, tüme ulaşarak belki de olmuş olan ve olacak olan her şeyin müsebbibini anlamaya bir yol bulabiliriz.
Allah’ı anlatırken denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa tükenir de Allah’ın (c.c) kelimeleri tükenmez. Velhâsıl bu beyhude çabayı daha önce dinlediğim ve maksadı da güzelce anlatan bir yakarışla tamamlayalım:
Ya Rabbi,
Şu anda ben etrafımda olup biten hadiseleri fark edemiyorum. Benim bildiğim ve bilmediğim şeylerin şerrinden sana sığınıyorum. Nasıl olmam senin rızana uygun olacaksa -gerek dünya vazife ve sorumluluklarıyla, gerekse ahiretteki yerim ve bulunmam gereken kulluk ölçüleri içerisinde-, sen bunu öğrenmem, bunu bilmem; o bildiğimi yapabilmem ve o yaptığımla da hem dünyama, hem de ahiretime faydalı olabilecek şekilde hareket etmemi bana nasip eyle. Âmin.
Maşallah barekallah yol alanlardan olasın.
Resulullaha yol olanlardan olasın..
Gonlune bereket
Amin ins.