Âb-ı Hayat

Hz. Peygamber’in Beytü’l-Makdis Planı

0

Hz. Peygamber Allah’ın bereketli kıldığı, üç semavi dinin kutsal kabul ettiği Kudüs için “Mukaddes ev” anlamına gelen “Beytü’l-Makdis” terimini kullanmıştır.

Bir farkındalığı başlatan İsra ve Miraç olayı ile Müslümanlar, Beytü’l-Makdis ve Mescid-i Aksa hakkında daha kapsamlı bir bakış açısına sahip olmuşlardır. Bu hadise Hz. Peygamber’in ilmek ilmek işlediği fetih sürecini başlatan dokunun ilk ilmeği olmuştur. İsra mucizesinden sonra Resûlullah Efendimiz sırasıyla ilmî, siyasî ve askerî aşamalardan meydana gelen bir strateji ortaya koyarak Beytü’l-Makdis’in fetih planını hazırlamıştır. İçinde bulunduğu hiç bir zorlu durum O’nu fetih planını yapmaktan ve gerek Mekke-i Mükerreme, gerekse Medine-i Münevvere’de ashabını bu fetih için hazırlama çalışmalarından alıkoymamıştır. Sahabenin de Mescid-i Aksâ’ya olan sevgilerinden ötürü Beytü’l-Makdis’i ziyaret etme istekleri, Allah’ın izniyle hastalıklarından şifa buldukları vakit Beytü’l-Makdis’de namaz kılmayı adadıkları olurdu. Sadece orada namaz kılmak için yol hazırlığı yapanlar bile vardı. Çünkü Resûlullah Efendimiz “Mescid-i Aksa’da kılınan bir namaz bin namazdan hayırlıdır.” buyurmuştu.

Kudüs’ün fethi için önce bölgenin siyasî ve jeopolitik haritası çıkarılmış ve sınırlardaki muhtemel askerî hareketliliğe karşı güvenlik önlemleri alınmıştır. Bölge Bizans ve tebaasının tehlikeli girişimlerinden korunmuştur. Bu da Hudeybiye Antlaşması ve Yemen bölgesinin İslam hâkimiyetine girmesiyle, güney bölgelerinde güvenliğin sağlanmasından sonra gerçekleştirilmiştir.

Bu güvenlik sağlandıktan sonra Hz. Peygamber hayatta iken bir çok askerî teşebbüs, harp taktik ve metotlarının hazırlıklarına başlamıştır. Bu askerî girişimlerin en önemlileri Mûte Savaşı ve kendisinin komutasında gerçekleşen Tebük Gazvesi’dir.

Mûte Savaşı bütünüyle ele alındığında, bu savaşın Hz. Peygamber’in fetih planının önemli bir parçası olduğu anlaşılmaktadır. Dönemin jeopolitik haritası incelendiğinde, Beytü’l-Makdis sınırlarının Mûte’ye kadar uzandığını görmekteyiz. Bu da bize gösterir ki; Efendimiz’in ilmî anlamda teorik olarak öğrettiği bilgileri, pratik anlamda işlevselleştirirken attığı ilk adımı, Beytü’l-Makdis sınırları içerisinde gerçekleşmiştir. Mûte Savaşı çetin ve üzücü bir harp olmasına karşın, Müslümanların kendilerinden çok üstün bir orduya karşı planlı bir şekilde savaşıp Medine’ye ulaşmaları açısından başarılı sayılmaktadır. Savaş bittikten sonra Medine’ye dönen askerlerin yüzüne toprak atıp “savaştan kaçanlar” diye tepki gösteren Müslümanlara Resûlullah Efendimiz, “Onlar savaştan kaçanlar değil, bilakis hücum edenlerdir.” diyerek Mûte gazilerini onurlandırmış, bunun bir firar değil toparlanıp tekrar düşmanla savaşmak üzere karar kılınan bir hareket olduğunu bildirmiştir.

Tebük Gazvesi ise Mûte Harbi’nin bir nev’i devamı niteliğindedir. Bizans İmparatoru Mûte Harbi’ndeki yenilgiyi hazmedemeyip, Müslümanların daha fazla kuvvetlenmesini engellemek amacıyla, Hristiyan Araplardan oluşan Gassânilerden destek alarak Medine’ye hücum harekatı başlattı. Haberi alan Resûlullah Efendimiz Medine’yi ve halkını koruyabilmek amacıyla, güçlü, kalabalık, heybetli İslam ordumuzla beraber Mûte ile Medine’nin ortasında bulunan Tebük’te 2 ay kadar ikâmet ettiler. Bizanslılar İslam ordusunun heybetini görüp, Mûte’deki yenilgilerini düşününce saldırmaktan vazgeçtiler. Bu yüzden herhangi bir harp olmadı. Fakat Resûlullah Efendimiz burada kaldığı iki aylık zaman dilimini, Beytü’l-Makdis yolu üzerinde yerleşik bulunan toplumlarla sulh antlaşmaları yaparak geçirmiştir. Antlaşmalar Hz. Ebû Bekir’in Beytü’l-Makdis’in fethinden sonra yapacağı hamleye lojistik destek sağlanması açısından büyük önem arz etmekteydi. Stratejik konumundan dolayı özellikle Eyle şehri üzerinden yapılan bu lojistik destek sayesinde Müslüman askerlerin Beytü’l-Makdis’in fethine kadar lazım olan yiyeyecek dahil bütün ihtiyaçları temin edilmişti.

Yapılan sulh antlaşmaları Resulullah’ın Bizans topraklarını kuşatmak istemesindeki kararlılığını göstermektedir. Bizans topraklarına doğru fetihler yapmak geri dönüşü olmayan stratejik bir plandır. Tebük Gazvesi Beytü’l-Makdis’in feth edilmesinde büyük önem taşımaktadır. Bu gazvenin sonuçları itibariyle de Mekke’nin fethine benzediği söylenir.

Hz. Peygamber’in çizdiği fetih planının son aşamasına gelinmiştir. Hz. Peygamber’in vefatından 5 yıl sonra, O’nun her ayrıntısını düşünüp tedbirini aldığı “Beytü’l-Makdis”in fethi, Hz. Ömer komutasında 16 Cemaziyelevvel 637 yılında şanlı bir fetih olarak gerçekleşmiştir.

Asırlardır ecdadımızın verdiği mücadele Resûlullah Efendimiz’in zahmetlerle verdiği mücadelenin devamı niteliğindedir. O’nun (s.a.s.) ve ashabının titizlikle, özveriyle verdikleri  Beytü’l-Makdis emeği zayi olmasın ve o savaşlarda harp eden şehitlerimizin ruhu şâd olsun.

Madde 7: Allah’ın Sıfatlarının Kaynaklarda Farklılığı

Önceki içerik

Bitki ve Şerbet II

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir