İnsan dünya macerasının içine ilk düştüğünde kendi tasarrufuna verilmiş olan bedenini henüz kontrolden acizdir. Eline doğduğu insanın yardımı ile hayatiyeti için gerekli yardımları alır ve zamanla kendi bedenî ihtiyaçlarını gidermeyi öğrenir.
Bu biyolojik hayatiyetin devamı için insanın içine yerleştirilmiş iki temel duygu olan “şehvet” (kendine lazım olan şeyleri alması için verilmiş dinamik) ve “kızgınlık” (kendine zarar gelmemesi için verilen his) beden kalesini korumak için azami bir şekilde çalışırlar. Ne var ki iki temel dinamik olan şehvet ve kızgınlığın gözü, kulağı ve kendini yönetecek bağımsız bir aklı yoktur. Fıtratları gereği yapmaları gereken şeylerde çok ciddi ve kararlıdırlar. İnsan artık bedenî ihtiyaçlarını başkasının karşılaması durumundan kurtulduğunda, kendisinde bedeni ile birlikte kalbini de yönetecek olan “akıl cevheri” ortaya çıkar.
Aklın vazifesi, kendisine verilen şeri ölçüler doğrultusunda bu bedeni terbiye ile giydirmesi ve hisleri kontrol altına almasıdır. Kalp bu bedenin padişahıdır. Beden de bu padişahın hizmetine verilmiş zamansız, ücretsiz bir ameledir.
Akla verilen bu kontrol vazifesi kolay bir iş değildir. Aklın şehvet ve kızgınlık üzerindeki tahakkümü, onların gayet ısrarcı tabiatları karşısında kolay olmayacaktır. Çünkü kızgınlık ve şehvet beden kalesini evvelden işgal etmiştir ve onu korumak için son derece kararlı ve güçlü davranırlar. Ama bilmezler ki bu beden sadece kalbi taşıması ve ona hizmet etmesi için bunca işlemden geçmiştir. Beden üzerinde hüküm sürmesi gereken şehvet ve kızgınlık değildir. Şu durumda aklın işgal edilmiş kalp topraklarını bu iki baskın güçten kurtarıp sahayı aslî fıtratına döndürmesi gerekir. Çünkü kalp geldiği aslî vatanına geri dönmekten başka bir şey istememek üzere programlanmıştır. Akıl; kişiye tayin edilen ömür süresince şehvet ve kızgınlığı kıvrak zekası, öğrendiği yöntemler ve kalp padişahından aldığı güç sayesinde sadık birer dosta dönüştürmelidir. Aksi takdirde şehvet ve kızgınlık hislerinin hakimiyetinde olan beden, kişiyi kurtuluşa ulaştıramaz.
Şehvet ve kızgınlığın bu işgali ve iş birliği yetmezmiş gibi aklın bu yolda uğraşması gereken bir mesele daha vardır. Fıtratı ateş; işi hep fesat, nifak olan tâ bezm-i elestte Hz. Adem’e secde etmekten kendini müstağni gören bu varlık akıl ile şehvet ve kızgınlığın arasındaki dostluğa mani olmayı kendine vazife bilen, şehvet ve kızgınlığa beden kalesini zelil hallere düşürmeleri için tuzaklar kuran ezelî bir düşmandır. İş böyle karmaşık ve zor iken bu kalp kalesini geri kazanmak çok zordur ve bu zorluk ancak kararlılıkla aşılabilir. Bütün bu zorluk ve kolaylıkların yegane sahibi olan Allahu Teala (c.c.) bu noktada hiç kaybolmayan bir şifre ile kulunun imdadına yetişir: Tövbe.
Böylece ezelî kalp ve beden mücadelesinde ezelden var olandan insana verilen şifre ile insanın “Kalp Fethi” her dem mümkün kılınmıştır.
Bir dahaki yazımızda bu şifrenin etkinleştirilmesi için gerekli şartları anlamaya çalışacak; Gazzali’nin anlayışımızı kolaylaştıran, asırları aşıp yaralı kalpleri iyileştire iyileştire gelen saadet formüllerinin izini sürmeye devam edeceğiz.
Vesselam
Mâaşallah barek Allah emeğinize elinize saglik hocam
Teşekkür ederiz Nuriye hanım
MasaAllah barekAllah 🌺
İlim nimeti ile bizleri buluşturan Rabbimize hamd olsun.
Emeği herkesden de razi olsun
Eline yüreğine sağlık çok güzel yazmışsın. Rabbim ilmini artırsın 🌹
Sağlık ve afiyet içinde ol daim Mahide’ciğim.
Rıza üzere inşaAllah
Elhamdülillah…
Güzel dualarda yanımızda olanlardan da Rabbimiz razı olsun.
Kalemizi fethetmek bize de nasib olsun inşaAllah!
Amin 🙂
Biz de kalemizi fethederiz inşaAllah!
Amin 🙂
Emeğinize sağlık
Sağ olun var olun Şahika hanım
Kaleyi içten fethedelim inşaallah.