Kuş ölür, sen uçmayı hatırla.
Furuğ Ferruhzad
İnsan kuş misali, konduğu bu dünya dallarından bir gün gelir göçer gider. Oysa biz ölümü ne kadar az hatırlıyoruz.
Çocukken çok sık duyduğum bir sözdü: Kendi kendine konuşana deli derler. Sebebini bugüne kadar yazılarımı okuduysanız anlamışsınızdır herhalde. Belki de hissettiklerime karşımda muhatap bulamayışım buna sevk ediyordu beni, kim bilir? Halen çok düzelmiş sayılmam. O sebepten en sık ziyaret ettiğim yerler kabristanlardır. Onlar duymaz demiyorum, onlar bizim işittiğimizden fazlasını duyar ve bilirler. Birçoğunu ölü olarak da görmüyorum. Ne yaptığını bilmeyen, nereden gelip nereye gittiğinden bihaber yürüyen ölülerden ziyade dünyada kendisine verilen nimetlerle elinden geleni yapmış ve artık istirahate çekilmiş dirileri ziyaretim, en ufak ümide sarılışım bundandır. Bir muhatap arayışı. Tıpkı şu güzel habere sarılışım gibi.
Hz. Pîr Mevlana Celaleddin Rûmi’nin istirahatgâhı olan Konya’da ne tevafuktur ki isimleri Mustafa olan iki mahkum, bir buçuk iki senede hapishanede hafızlıklarını tamamlamışlar. Allah mübarek etsin. Hem kendileri hem aileleri çok mutluydular. Nasıl mutlu olmasın ki insan! Allah’ın kelamı, resulünün ahlakı olan Kur’an’ı ezberlemişler. Değersizsiniz! başlıklı geçen haftaki yazımızda bir miktar bu konuya temas etmiştik. Altın çamura düşse değerini kaybetmez. Biz de söylediklerimizi teyit eden bu haberle bir nevi muhatap bulmuş olduk.
“Allah göklerin ve yerin nûrudur. Onun nûrunun misali, içinde kandil bulunan bir kandilliktir. Kandil bir cam içindedir, cam inciyi andıran bir yıldızdır; (bu kandil) doğuya da batıya da ait olmayan, yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık veren mübarek bir zeytin ağacından yakılır. Nûr üstüne nûr. Allah nûruna dilediğini kavuşturur. Allah insanlar için misaller veriyor, Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.” Nur Suresi 35. Âyet-i Kerime’nin yazılı olduğu bu kandil Kahire İslam Sanatları Müzesi’ndedir.
- Hafızların isimleri bana ismin asıl sahibini hatırlattı. Zaten nasıl hatırlatmasın ki? Elhamdülillah imtihan ayı olan Safer ayını tamam edip “bahar, bahar yağmuru, bolluk bereket” anlamlarına gelen Rebiu’l-evvel ayına ulaştık. Âlemlere rahmet olarak yaratılmış Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın dünyayı şereflendirdiği ve yine Medine’de ebedî istirahatgâhına çekildiği mübârek bir aya girdik. Gerçi Allah’ın hangi ayı mübârek değil ki diyenleriniz olacaktır ama bazıları daha mübârektir diyelim. Çünkü günlerin günlere, ayların aylara, mekanların mekanlara, peygamberlerin peygamberlere üstünlüğü vardır. El elden üstündür ta arşa kadar. Bu ay da o üstün olan aylardan biridir.
Maziden günümüze dek büyüklerimiz Rebiu’l-evvel ayında bolca salavat-ı şerife okunmasını tavsiye buyurmuşlar. Bunun yanında bizim her daim muhabbetimize vesile olması hasebiyle alışageldiğimiz kandil kutlamalarında mevlidler, ilahiler, kasideler okunması mescitlerin, camilerin şenlendirilmesi, süslenmesi, yetimlerin kimsesizlerin sevindirilmesi de adettenmiş.
“Nereden çıktı bunlar kandil kutlamak, mevlid okumak bidattır!” diyenler gelmeden biz gidelim. Kalbimizin istikameti gönlümüzün neşesi bozulmasın. Çocuğunun doğduğu günü asla unutmayan, eş dostla beraber pasta, börek, balon, hediye ve şarkılar eşliğinde doğum günlerini kutlayan insanoğluna bunu izah etmek zor olmasa gerek ama anlamak isteyene elbette.
Kötü ve çirkin sözler, anlamsız gürültüler insanı hasta eder. Güzel ve hoş sözler, manalı sesler ise kalbe sürûr verir. İnsanı kendisine getiren, dinlendiren şeylerden biridir musiki. Sözlükte “insanın duygu ve düşüncelerinin seslerle ifade edildiği sanat” olarak geçer. Kainatta sessiz bir şey yoktur. Gördüğümüz her şeyin bir sesi, bir frekansı vardır. Bu tınılardan kimi başımızı ağrıtır, kimi kalbimizi. Kimi bizi alır zamanın ötesine, yani ruh canibine, geldiğimiz âleme kimi ise esfele safiline/aşağıların aşağısına yani nefsaniyete götürür. Edebiyle bir gülü, bir bülbülü, bir güzeli anlatıyorsa değmeyin keyfimize. Sevgiliden, yardan bahseden şiirler, şarkılar, türküler kimilerine beşeri aşkı hatırlatsa da, hakiki aşıklar ilkin Allah’ı sonra Allah Resulü’nü hatırlarlar. Çünkü sevilmeye lâyık olan Güzel, kendi güzelliğini yine bir Güzel’den diğer güzellere göstermiştir.
Bir ateş çemberine girdim farkındayım amma yolu nasıl bulup çıkacağımı bilemedim. Çünkü bende ne yâri anlatacak ehliyet ne de o yürek var.
İyisi mi sözü yine bir aşığa bırakıp sessizce sırra kadem basalım.
Yar deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban.
Yorumlar