Işık ve rüzgâr gibi yağmur da tahtaların arasından sızmayı başarıyordu. Tunay için ıslanmaktan kaçınmak bir süre sonra mümkün olmayacaktı. Kendini ufaltıp geriye kalan en kuru alana sığdırmaya çalışırken tavandaki kapı sertçe açıldı. Genç kız aş zamanı olmadığına emindi, bu yüzden aşağıya inecek olanı korkuyla bekledi.
“Deliğinden çık kadın!” Tunay’ın varlığını görünmez kılma çabaları sonucunda Boday’ın sabrı taştı. “Beni oraya indirme.”
Açıklığın altına doğru emekledi ve “Ne yaparsın? Yoksa beni hapseder misin?” dedi.
“Böyle dikine konuşmaya devam et de bu günlerini sana özleteyim.”
Adamın sözlerinden ziyade Tunay’ı hoş şeyler vaat etmeyen gülümsemesi tedirgin etti.
“Şimdi çık yukarı!”
Yukarı tırmandığında Boday’ın iri parmakları onu bir odadan diğerine sürükledi. Girişteki alanda göz ucuyla Kattancula’yı gördü; oğlan oturmuş ocakta aş kaynatıyordu. Götürüldüğü üçüncü odanın aydınlığı gözlerini acıtırken yüzüne çarpan sıcaklıkla afalladı. Adamın ileriye ittirmesi ile Alçin’in kollarına düştü.
“Al kardeşini de sesini kes.”
Tunay “Aşağıyı kesinlikle özlemeyeceğim,” diye kapanan kapının ardından bağırdı. Başını dik tutmanın son kırıntılarını da böylelikle savurmuş oldu.
O esnada Alçin’le göz göze geldi. Hışımla kızın kollarından kurtulup ateşe doğru yöneldi. “Anlaşılan sana iyi bakıyorlar.”
“Köyümüzdeki kurbanlara baktıkları gibi…”
“Buraya çıkarıldığım için erken sevindim anlaşılan.”
“Aşağısı ya da yukarısı fark etmez. Sonunda ikimizi de öldürmeye niyetliler,” dedi Alçin. Karamsarlığı sesine yansımıştı. Yolculuk boyunca Kuyaş’ın köylerinden kovulmasına sebep olduğu için Tunay’a kendisini affettirmeye çalışmış, ama kızın inadını bir türlü kıramamıştı. Şimdi de onu ölüme getirdiği için ne diyeceğini bilemiyordu. Kızın yanına bağdaş kurmadan önce kendisini bu konuda teselli etmek için ‘en azından onun ki acısız olacak, diye düşündü.
“Bakıyorum da Boday niyetinden sana bahsetmiş,” dedi Tunay kuru bir tonda.
“Kattancula anlattı,” dedi Alçin. Alevlerin ışığında sonbahar yapraklarına dönen saçlarından dolayı kızın ufak yüzü daha da solgun görünüyordu. “Bizi…” Bir an durdu ve düzeltti. “Beni Kara Erlik’e kurban edecekler.” Tunay’a üzgün bir şekilde baktı. “Seni de…”
Tunay “Ak Erlik’e mi kurban edecekler?” diye sordu alayla.
“Bu ciddi bir durum, lütfen hafife alma.”
“Aşağıda farelerle vakit geçirseydin…”
Tunay cümlesini tamamlayamadan Alçin’in korku dolu ifadesine güldü. “Kurban edilmekten söz ederken kılın kıpırdamadı. İki farenin lakırdısına betin benzin sarardı. Hadi söyle, beni ne edecekler.”
“Tunay, tek suçun benim yanımda olman. Aslında işlerine yaramazmışsın, Kattancula öyle dedi. Benim yüzümden Kuyaş’ı kaybettin, yollara düştün, şimdi de benim yüzümden canını alacaklar.”
“Kattancula sana başka neler anlattı?” Tunay, başka zaman olsa başına gelen tüm belaların sorumlusu olarak gördüğü Alçin’e demediğini bırakmazdı, ancak şu an için kızın ne bildiğini öğrenmek gözüne daha önemli görünmüştü.
“Boday’ın tüm istediği karanlığın bir mensubu olmakmış. Bunun içinde bana ihtiyacı varmış.” Alçin yüzünü buruşturdu. “Ölü olarak tabii ki.”
“Senin ne olduğunu biliyorlar mı?” Tunay cevabı bildiğini hissediyordu.
“Kattancula da benim gibi,” dedi Alçin.
Tunay, kızın oğlanın ismini dillendirirken ortaya çıkan dostane tınıyı kaçırmadı.
“Ama doğumu gerçekleşmiş. O bir kam Tunay.”
“O adam oğlanı kurban etsin o zaman,” diye parladı Tunay.
“Tören için ona ihtiyacı var.”
“Bu tören ne zaman olacakmış?”
“Karanlık Ay’da.”
Tefrika halinde yayınlanan bu hikayenin diğer bölümlerini okumak için buraya tıklayınız.
Yorumlar