“Nerede konaklıyorsunuz?”
Bütün itirazlarına rağmen, ilk defa kendisine bu şekilde diklenen Alçin’in yardım etme arzusu Tunay’ın endişelerine galip gelmişti. Böylelikle en önde yürüyen oğlanın yedeğindeki erkek geyiğin çektiği arabanın peşine düşmüşlerdi. Yayan devam ettikleri bu yolculukta güzergâhlarından ayrılarak güneye yöneldiklerini gördükçe ara ara Tunay’ın atının sırtındaki çuvalları yere çalıp Alçin’i zorla uzaklaştırma isteği yüzeye çıkıyordu. Ancak çoğunlukla garip bir sükunet, geceyi yabanda geçirmek yerine uzun zamandır bir döşek yüzü görmemiş sırtını özlemle ağrıtıyordu. Güvenli bir uyku, çadır belki de kilitli kapılar ardında geçecek bir gece ve Alçin’in uykusunda yürüyüşe çıkamayacağından emin olmak. İşte bu düşünceler onu zorbalıktan alıkoyuyordu.
“Çok kalmadı,” dedi oğlan. “Az ilerideki nehrin kıyısındaki değmende yaşıyoruz.”
Kesinlikle bu gece kilitli kapıların ardında uyuyacaktı. Tunay aptal bir şekilde gülümsediğini fark edince hemen kendini toparladı. Neyse ki önünde yürüyen Alçin ve oğlana yakalanmamıştı.
“Atan neden hala ayılmadı?” diye sordu Alçin endişeyle.
“Bilmiyorum,” dedi oğlan. Omzunun üzerinden Alçin ve Tunay’a doğru çekingen bir bakış gönderdi. “Düştü ve başını taşa vurdu.”
“Uzun zamandır baygın. Başını vursa bile şimdiye kadar uyanması lazımdı. Yoksa atanın başka bir derdi mi var çocuk?” Tunay yaşıtı olmasına rağmen oğlanı ondan büyük görünüp dürüst cevaplar versin diye sıkıştırmak istemişti.
“Muhtemelen,” diyen oğlan bu sefer onların tarafa bakmamakta azimliydi.
“Tunay!” Alçin kızı bakışlarıyla azarlama cüretini gösterirken buldu kendisini. Yine de yol arkadaşının şaşkınlığının ardından gelen kızgın sessizliğinin tadını çıkardı. “Namın ne?”
Sonunda oğlan Alçin’e bakmaya cesaret edebildi. Kıza minnettar bir gülümseme sunarken Tunay’a bakma gafletinde bulundu. Bu da eski gerginliğine onu geri döndürdü.
“Kattancula.”1
Alçin sadece “Benim adım…” diyebildi.
“Barçın,”2 dedi Tunay araya girerek. Bir de neden yollara düştüklerini söyleseydi bari.
“Arkadaşımın da…” Bu sefer sözünü kasti olarak yarım bırakan Alçin Tunay’a öfkeyle baktı.
“Ilgar,”3 dedi Tunay düşünmek için bir an bile harcamadan.
Arabadan bir inleme sesi gelince oğlan namlarınız güzel ya da karşılaşmamız gök tarafından kutsanmış minvalinde bir şeyler söylemek zorunda kalmadığına, konuşmanın uzamadığı için rahatlamış bir halde atasının başucuna dikildi. Bir kaç inleme daha bahşedildi, ardından bir çift göz açılıp kapandı. Tunay adamın oğlunu görmediğine emindi.
Sonrasında Kattancula’nın bahsettiği değirmene kadar yavaş, yorucu bir yürüyüş sessizlik içinde gerçekleşti. Eski ahşap yapının değirmen özelliğini yitireli yıllar olduğu açıktı. Suyun çevirmedi gereken değirmen evin yan duvarına yaslanmış keyif yapıyordu. Evin diğer yanındaki kümes ya da ağıl olması gereken binadan daha küçük olan çıkıntının çatısı çökmüştü. Tek katlı yapıyı bir arada tutan tahtalar atlattıkları mevsimlerin çokluğunu karaya çalarak belli ediyorlardı.
Tunay kapısı sağlam en azından diye düşündü. Atını kazığa bağlayıp Alçin’e de aynısını yapmasını salık verdi. Kattancula’nın kapıyı açmasını beklerken “Yakınlarda yerleşim yeri gözükmüyor. Atanı iyi etmek için şifacı getirmen gerekebilir,” dedi.
“Nehrin diğer yakasında bir şaman var,” demekle yetindi oğlan. Tunay’ın yine Alçin’i onun yanına gönderdiğini görünce “İkiniz ayaklarından tutun. Çok yoruldunuz, ikiniz bir kişi edersiniz,” dedi dili birden çözülerek.
Ardına kadar açık kapıdan adamın kafasını bir yerlere çarpmadan içeri taşıdılar. Tunay pencerelerin olmadığını oğlanın ve adamın yüzünü göremediğinde anladı. Sadece kapıdan giren ışık Alçin ile onu aydınlatıyor geriye kalan her şeyi karanlıkta bırakıyordu. Bundan hoşlanmadığını düşündüğü sırada tuhaftır ki arkasından esen güçlü bir yel kapıyı da kapattı. Anında sağ yanında kalan kubbeli bir oyuğun içinde alevler uyandı. Baygın olması gereken adamın yüzüne vuran kızıllığın içinde sırıtması yer altının kötücül varlıkları yeryüzüne çıkmış ve karşılarına dikilmiş gibi ürkütücüydü.
Tunay adamın ayağını bıraktı ve korkuyla çığlık atan Alçin’i arkasına aldı. Sopasını atının üzerinde bırakmıştı ancak belindeki kısa kılıç anında kınından çıkmıştı.
“Kattancula,” diyen adam ayaklanmış, boynunu sağa sola yatırarak rahatlamayı deniyordu. “Ilgar’ı zapt et.” Yalan ismini alayla, sanki gerçek olmadığını biliyormuşçasına telaffuz etmişti. “Diğeriyle ben ilgilenirim.”
“Ona dokunursanız ikinizi de deşerim.” Tunay onlara yaklaşan oğlana doğru hamle yaptı. Ancak ona doğru atılan Kattancula adımının yarısında erkek geyik tonuna4 geçmesini ve kılıcının sivri boynuzlar tarafından elinden koparılmasını beklemiyordu.
———–
1. Kattancula: Türk Mitolojisindeki Ay Tolızı masalındaki bir kahraman.
2. Barçın: İpek kumaş, ipek. Türk mitolojisinde Oğuz beyliğini yöneten kadın kahramanlardan biri.
3. Ilgar: Hızlı hareket etme, hücum.
4. Tonu: Şekil, biçim.
Yorumlar