Sosyal

3. Seans: İç Huzur ve Denge-I

0

Merhaba efendim, bugün nasılsınız? Çok şükür bu ay da buluştuk. Diğer iki seansımızı tamamlayan nitelikte biraz uzunca bir konuya değinmek istiyorum bugün.

İlk görüşmemizde (1.Seans: Patika) yeni başlangıçlar yapmanın öneminden ve püf noktalarından bahsetmiştik. Sonraki görüşmemizde (2.Seans: Filtreler) neden hep aynı tarzda, değişimi zorlaştıran tuzaklara düştüğümüze dair zihinsel ve duygusal bir sistemden bahsetmiştik. Bugün ise tuzaklara düşmekten âzade yeni “hal”leri içselleştirmek için gerekli denge durumunu nazarınıza sunmak istedim.

Bu denge durumunun, başka bir ifade ile iç huzurun bir kaç önemli olmazsa olmazı var. Yine söyleyeyim, sürprizli sonlara hazır olun.

İdeal iç dengeye ulaşmak için 4 basamaktan bahsedeceğim:
1. basamak duyguları tanımak
2. basamak tahterevalli etkisini fark etmek
3. basamak duyguya hakkını vermek
4. basamak dengeyi yakalamak
Ve sürpriz son

Önce duygularımızı tanımaktan bahsedelim. İnsanoğlunun kültürden bağımsız olmak üzere temel yedi duygusu olduğu psikoloji bilimi tarafından ifade edilir. Bunlar korku, öfke, üzüntü, mutluluk, hayret, utanç ve iğrenme olarak tarif edilmiştir. Hatta öyle ortaktır ki bu duygular, mimik ve beden hareketleri bile büyük oranda birbirine benzer. Yani dil, din, ırk fark etmeden adeta insanca konuşmanın temel kelimeleridir bu duygular. Fakat insanoğlu yedi duygu renginden ibaret olabilir mi hiç? Öyle renkler öyle tonlar, öyle ilginç ve aynı anda beliren kombinasyonlar vardır ki dikkatli bakan bir göz kalp deryasına yansıyan bu renk cümbüşünü görebilir. Bu cümbüşten kimi mest, kimi sarhoş olabilir. Bir çok duygumuz var. Bize ferahlık verip iyi hissettirenler, canımızı sıkıp içimizi bunaltanlar; bazen bir minik tebessüme, bazen azime sebep olanlar, gözümüzü karartıp kulaklarımızda vınn vınn uğultu oluşturanlar… Sanki mayın tarlasında yürüyormuş gibi hissettirenler, ya da bazen şaşkın ve boşlukta bazen de sonsuz bir maviliğin ortasında süzülüyor gibi hissettirenler… Neler neler! İnsan kalbi bu, halden hale giriyor. Kalbimiz halden hale geçerken onu takip edebiliyor muyuz? Duygularımızı tanıyor muyuz? Neler olduğunu anlayabiliyor muyuz? Yoksa otomatik viteste bir şeyler oluyor ve biz kendi duygularımıza Fransız mı kalıyoruz? İşte bu nokta çok önemli. Çünkü otomatik viteste kalıp, iç âleminde neler olduğuna bigâne, adeta etki-tepki kanunu ile yaşamlarını sürdüren kişiler genellikle en son ve tepkisel davranışa dönen duygularını fark edebiliyorlar. Hayatta daha çok zorlanıyorlar. Tuzaklara daha sık düşüyorlar. Dışarıdan bir kaç kıvrak manevra ile yönlendirilebiliyor ve bunun farkında bile olmuyorlar. Dahası bir duygunun tehlikeli iki ucuna çok daha hızlı geçebiliyorlar. Bu durumdan detaylı şekilde daha sonra bahsedeceğim.

Duygularını tanıyıp ayırt edebilenler, kalbinin hallerini izleyebilenler, bu konuda ustalaşanlar (ki bu öğrenilebilen bir şey), duyguya hakkını vermekte ve dengeli olmakta daha başarılı oluyorlar. Kendi duygumuzu tanıyıp fark ettiğimizde olaylar karşısında bir çoklarının muzdarip olduğu kısmî şok, kararsızlık, anlamsızlık, şaşkınlık, kaybolmuşluk, boş vermişlik ya da boşluk hissinin etkisinden daha kolay sıyrılabiliyoruz. Çevre ile etkileşimimizi detaylarıyla anlayabiliyoruz. Anlamakla sınırlı kalmıyor, ustalığımız ölçüsünde yönetebiliyoruz. Duruma uygun ve makul davranmak daha kolay oluyor. Mesela bir duruma öfkelenmişken, kızarken, onu yatıştıracak içsel huzuru da hemen yanında hissedebiliyoruz. Yahut bir sevinci, belki de bir hüznü bastırmadan ya da abartmadan kararında yaşayıp, duyguya hakkını verip bir sonraki âna geçebiliyoruz. Duyguya hakkını vermek de daha sonra detaylı bahsedeceğimiz bir konu. Şimdi ikinci basamağa geçelim.

Tahterevalliyi bilirsiniz. Hani parkların vazgeçilmezi, çocukken oynadığımız, hop o tarafı, hop bu tarafı yükselen oyuncak. Bir taraf ağır bastı, karşısı kalktı derken bir bakmışsınız öbür taraf havada. Hızlıca değişir durum, bir güç ve denge meselesidir. Ne taraf ağır basarsa, tam karşı uç havalanır. Sonra sıra öbür tarafa geçer. Bu sefer karşı uç havada. Hiç tek taraflı oynanır mı tahterevallide?

Çocukken bu hareket çok eğlenceli, neşelendiren bir oyundur. Hatta hatırlarım, bir dengesizlik olur da bir taraf sürekli havada ya da sürekli aşağıda kalırsa itirazlar, tartışmalar başlardı. Hemen bir dengeye gelme çabası… Zıplamak mı lazım, biraz daha uca mı gitmek lazım?

İşte duygu dünyamızda da bazen böyle bir tahterevalli hareketi olabiliyor sevgili okur. Hele bir duyguya çok duyarlı isek ve o bizim için yönetimi zor hassas bir mevzu ise, o duyguyu fazlaca bastırmak ve bu sebeple bir süre sonra o duygunun fazlaca görünür olması çok sık karşılaşılan bir durum. Üstelik değişmek istediğimizde de bastırılmış ucun serbest bırakılması nedeniyle birden tam tersi davranışlar göstermek ve dengemizde ani değişimlerin gözlemlenmesi bazen kaçınılmaz olabiliyor. İşte bu tahterevalli etkisini fark ettiğimizde dengeyi yakalamak kolaylaşıyor.

Bu konunun örneklerinden ve iç huzurun diğer basamaklardan bir sonraki seansımızda bahsetmeye devam edeceğiz. O zamana kadar Allah’a emanet olun, sağlıcakla kalın. Muhabbetle…

Ölmeden Önce Ölmek, Yaşayan Ölü

Önceki içerik

Kattancula

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir