“Kulluğu bozar nitelikte olan beşeri vasıfların tümünden çık ki Hakk’ın çağrısına uymuş ve ilahi huzura yakınlaşmış olasın.” (Hikem-i Atâyiye, 35. Hikmet)
Allah’a yakınlık elde edebilmek için; insanın fıtratını bozup, helâke sürükleyen beşeri vasıflardan uzaklaşmak önceliklidir demiş; bu vasıflardan gadap, kin ve hasedi İmam Gazali ve İmam Birgivî’den nakille geçen yazılarda işlemiştik. Bu yazıda da aynı şekilde kibirden bahsedeceğiz.
Kibir, kendini başkalarından üstün görmek ve iyi bilmek, bundan da kalben sevinç havası duymaktır. Kalpte meydana gelen bu havaya kibir denir. Resulullah “Ya Rabbi kibir rüzgarından Sana sığınırım.” buyurdu.
Resulullah’a kibir nedir diye sordular. “Doğruyu kabul etmemek ve insanlara hakaret ile bakmaktır.” buyurdu. Kendini üstün gören kendisi için beğenmediğini başkalarına layık görür. Bu ise müslümanlığa sığmaz. Kendisine hürmet edip, öncelik hakkı vermeyene kin besler, kalbini kötü düşüncelerden temizleyemez. Ona bir şey öğretmelerinden dahi hoşlanmaz.
Kibrin de dereceleri vardır.
- Allah’a karşı olan kibir; firavun misali Allah’ı kabul etmeyip kendini, aklını kutsamaktır.
- Resulullah’a karşı kibir; kendini üstün görmekten kaynaklanıp, insanı helâke götüren kibirdir.
- Kullara karşı kibir ise Allah ve Resulüne kibirlenmek kadar kötü derecede olmasa da iki sebeple büyük günah sayılır. Birisi şudur ki, büyüklük Allah’ın sıfatıdır. Kullara karşı kibirlenen kişi kendini büyük ve istediğini gibi yapmaya kâdir görmekle, Allah’ın sıfatının kendinde olduğunu varsayıp bir nevi meydan okuyor. Diğer bir sebebi de şudur ki, kibir insanın Hakk’ı, doğruyu görmesine ve kabul etmesine engel olur. Mesela, insanlar dinî bir meselede münazara etseler biri doğruyu söylese diğerleri kibir sebebiyle onu kabul etmezler, inkar ederler.
Kibrin sebepleri ve kurtuluş çareleri
Efendimiz buyurdu ki: “Alimlerin afeti kendilerini büyük görmeleridir.” Aslında böyle kimseye cahil demek daha doğru olur. Çünkü hakiki alim, ahiret tehlikesini anlayan, sıratın inceliğini bilendir. Bunu bilen kibirden uzak durur. Bu zamanda bu sıfatın kötü olduğunu ve ondan kaçınmanın icap ettiğini bilen âlim bile çok kıymetlidir. Bir defasında Hz. Huzeyfe imamlık yaptığında, kendinize başka imam arayınız. Zira kalbime benim sizden iyi olduğum geldi, demişti. Sahabe efendilerimiz hatırından geçen kibirden endişe duymuşsa başkaları nasıl korkmasın, değil mi?
Takva ancak Allah’ın koyabileceği bir mühürken, kendisini takva ehli gören bazısı da kibirden kurtulamaz. Başkalarının helak olup kendisinin affedildiğini zanneder. Kendisini inciten bir kimseye bir sıkıntı gelse bunu kendi kerameti sayar, kendisi için böyle olduğunu sanır. Bu ahmak bilmez ki birçok kâfirler Resulallah’ı incittiler. Allah onlardan dünyada intikam almadı. Hatta bir kısmını müslümanlıkla şereflendirdi. Ancak cahil olan zanneder ki kendisi peygamberden daha kıymetlidir ve onun için intikam alınacaktır.
Ham sofulardan bazısı da insanların hallerini beğenmiyormuş gibi insanlardan yüzünü çevirir veya ekşitir. İlim ve ahlak ise ne yüzünü çevirmekte ne de ekşitmektedir. Ahlak ancak kalptedir ve onun nurunun şuaları dışarıda şefkat, tevazu ve güler yüzlülük olarak görünür. Zira Resulullah bütün insanların en âlimi ve en müttakîsiydi. Ondan daha mütevazi, alçak gönüllü ve tatlı yüzlü, mütebessim kimse yoktu.
Resulullah buyurdu, “Bir din kardeşini kendinden aşağı, hakir görenin günahı son haddini bulmuştur.” Böyle biriyle, din kardeşini kendinden iyi bilen ve onu Allah için seven arasındaki fark çok büyüktür.
İnsanı nesebi (soyu), güzelliği, zenginliği, kuvveti gibi sebepler de kibre götürebilir. Birisinin yâveri, talebesi, müridi olmak gibi nimet sayılan şeylerle dahi övünmek kibir olur.
Halbuki insan bilirse, hiçbiri kendisine ait, kalıcı özellikler değildir. Allah’ın nasibiyle elde ettiği şeylerdir. İnsanın elinde onu ebedi saadete götürüp, geçer akçe olabilecek ancak iyi bir niyet ve gayret vardır ki onun da Allah’ın lütfuyla olduğunu bilen ne ile kibirlenir?
Demek ki sonundaki tehlikeleri düşünen kibirlenmeye kalkmaz.
- Kendinden cahil birisini görünce o bilmiyor, bilse günah işlemezdi, ilmi yoksa da belki benden daha çok ibadet edicidir ve kendini bildirmiyor demelidir.
- Kendinden bilgili, âlim birini görünce o benim bilmediklerimi biliyor, ilmi ona şefaatçi olup günahlarını silebilir demeli.
- Bir ihtiyar görünce Allah Teala’ya benden çok ibadet etmiştir diye bakmalı.
- Bir çocuk görse benim çok günahım vardır o daha çocuktur benim gibi günahı yoktur şeklinde düşünmelidir.
- Hatta bir kâfir bile görünce kibirlenmeyip belki Müslüman olur, hüsnü hatimeye kavuşur, benim ise ölüm zamanında imanım tehlikeye düşebilir demelidir.
Nitekim büyüklük ahirette belli olacağından, kimsenin nasibi de burada bilinmediğinden herkes ahiret korkusu ile meşgul olup kibirle uğraşmamalıdır. Kibriya’nın (büyüklüğün) ancak Allah Tealâ’ya yakıştığını iyi bilen peygamberler insanların en üstünü olmalarına rağmen hep en mütevazi idiler.
Yorumlar