Âb-ı Hayat

Lokman’ın Hikâyesi

2

Şeb-i Arus’u içinde barındıran Aralık ayında olmamız hasebiyle bu yazıda sizinle Mesnevi‘den bir hikâyeyi paylaşmak istedim.

Lokman Hikâyesi olarak da bilinen bu hikâye zengin bir adamdan ve onun Lokman adındaki kölesinden bahseder. Hz. Mevlânâ, Lokman’ın efendisine olan muhabbetini, onun elinden yediği acıyı bile baş tacı edişini anlatırken muhabbetin gerektirdiği bakış ve davranışı da ortaya koyar.

İsterseniz hikâyeye geçelim:

Lokman’ın, onunla ve onun yediğinden yemek isteyen bir efendisi vardı. Bu efendi Lokman olmadan yemeğe oturmak istemezdi. Onsuz olursa iştahsız ve isteksiz olurdu.

Bir gün efendiye hediye olarak kavun getirmişlerdi ve o da Lokman’ı çağırttı. Kavunu kesip de ona verince Lokman onu bal ve şeker gibi yedi. Tekrar tekrar verdikçe iştahla yemeye devam etti. Lokman’ın iştahla yediğini gören efendisi de kavundan bir dilim aldı ve acılığından boğazı yandı. Ona “Ey cihanın cânı! Bu kadar zehri nasıl yedin, niçin bu kadarı kâfidir demedin?” dedi.

Lokman, “Ben senin nimet veren elinden o kadar yedim ki mahcubiyet belimi bükmüştür. Bir defalık acı bir şey yediğim için feryad etmek, seni haberdar etmek istemedim. Hem şeker veren elinin lezzeti bu kavunda nasıl acılık bırakır. Acılar muhabbetle tatlılaşır.” dedi.

Muhabbet kelimesi hubb yani sevgi kökünden gelse de bazı âlimlere göre “eğilim, meyil” mânasında da kullanılır.

İnsanda oluşan alâka ve meyil, daha sonra o meylettiğiyle iştigal ettikçe, hayatında ona yer ve emek verdikçe muhabbete dönüşür. Muhabbet arada sırada ortaya çıkan bir meşguliyet olmaktan öteye geçip insanı tümüyle sardığında ise aşk olur. Burada aşk kelimesinin sarmaşık kelimesi ile aynı kökten türediğini de hatırlatmak isteriz.

Aşkta öyle bir güç vardır ki insanı daima gayretli, hareketli kılar. Âşık insan, baktığı şeye irfan ile bakar. Aşkla ortaya konan zarifâne işlere akıllar hayran olur. Hz. Mevlânâ buyurur ki: “Âşıklık mecâzi de olsa, hakiki de olsa bize Allah’a gitmek için kılavuzluk eder.”

Hz. Mevlânâ Mesnevi-i Manevi‘sindeki bu hikayede muhabbet bahsini irfana bağlayarak, “Bu muhabbet de irfan neticesidir. İrfansız bir kimse muhabbet tahtına nasıl oturabilir?” diye sorar ve ilim ve irfanın  öneminden bahseder, ilim ve irfansız muhabbet olmayacağını söyler. Bu, “Allah bir cahili veli kılmak dilese önce ona katından husûsi bir ilim verir.” diye de söylenmiştir.

Özümüzden Özbekistan’a

Önceki içerik

Başlık, Ayakkabılık

Sonraki içerik

2 Yorum

  1. Allah cc razı olsun 💐
    Rabbim ilmimizi arttırsın, faydalı ilim nasip etsin inşallah 🤲🏻

  2. Amin inşallah 🌷

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir