“Bugün cuma
Büyükannemi hatırlıyorum,
Dolayısıyla çocukluğumu,
Uzun olaydı o günler!
Yere düşen ekmek parçasını
Öpüp başıma götürdüğüm günler!” (Cahit Sıtkı Tarancı)
Bizim nasihat dinlediğimiz zamanlarda dinlediğimiz nasihatler, hayatın ta kendisiydi. Canıyla kanıyla, büyüklerimiz yaşadıklarını bize aktarma derdindeydi. Nesil mayalamak deniyor bu derdin adına. Bir laf vardır bilirsiniz; “Genç bilseydi, ihtiyar yapabilseydi,” diye. Yaşlılarımız, gençler yapabilsin diye anlatır bildiklerini. Faydalanabilen beri gelsin.
Geçen haftaki yazımızda “suyumuz ab-ı leziz olsun” dedik. Bu hafta “ekmeğin nan-ı aziz olsun” diyelim.
Her çocuk bir mutfak tedrisatından geçer. Tezgah izleme işleri, atomu parçalamaktan daha mühim olaydır. Çünkü atomun kendisidir. Ciddiyet ister. Kanaat denilen hazine, o tedrisatta öğrenilir.
Krep krep ne güzel oldu brep brep.
Şaka şaka, rep müziğine bağlamayacağım olayı. Krep mrep brep bilmediğimiz zamanlar da bayat ekmekler çöp atılmazdı. Bir kere atmak tabiri yoktu ki çöp tabiri olsun. Bakmayın siz krepin havalı havalı durduğuna, krepin tahtını sallayacak tek hakikat yumurtalı ekmektir. Yıllardır saklanan bu bilimsel gerçeği sizlerle buradan paylaşmış olalım; Krepin atası yumurtalı ekmektir.
Bizim kahvaltı sofralarımızın assolistiydi mesela. Sayın seyirciler beklenen an geldi. Hazır mısınız? Şimdi karşınızda yumurtalı ekmek. Sabah o kokuyla uyandıysak, bize bayram sabahı. Ohhh gelsin yanında da ballı süt. Tarif vermek haddimize değil. İşin erbabı da değiliz. Hakeza zaten sokağımızda çok güzel Mutlu Gün Kurabiyecisi Aslı‘mız var. Buradan çıkınca bir uğrayın güzel bir tarif bırakmış oraya.
Bayat ekmekler dilim dilim kesilir, yumurtalı hazırlanan karışıma batırılır. Kısık ateşte, az yağda hafif hafif kızartılır. Sıcak sıcak mideye yuvarlanır.
Bundan 20-30 yıl önce, ekmeğin bir kırıntısı, yere bile düşmüş değildir. Diyelim ki düştü yolda bir ekmek parçası bulduysak; Allah’ın hakkı üçtür deyip üç kere öpüp alnımıza koyup yüksek bir yere kaldırırdık. Babaannem, sofra bezlerini avlu duvarının dibine silkelettirirdi. Kurtlar, kuşlar, karıncalar da nasibini alsın diye. Ekmek azizdir dediler ya biz de aziz bildik bir kere. Şimdi bırak kırıntısına saygıyı, çöplere kucak kucak ekmek atar olduk. Değerlendirme yoluna gitmek zor gelir oldu.
“Allah yolunda ekmek verirsen sana ekmek, can verecek olursan can verirler.” (Mevlana)
İhtiyacımız kadarını kullansak ve gerisini de paylaşsak güzel olmaz mı? Korkmayın paylaştıkça azalan bir nimet değildir ekmek. Tersine paylaştıkça artar. Hani sofra duasında diyoruz ya;
“Allah Allah Eyvallah
Bu gitti ganisi gele
Hak bereketini vere
Artsın eksilmesin taşsın dökülmesin…”
Arttıkça eksilmeyen tek şey paylaşmaktır. Dünyada 130 milyon insan açken, paylaşmaktan başka seçeneğimiz yok galiba. Bu kadar insan açken bizim şımarıklığımızın kaynağı ne ola ki? Ne idik ne olduk?
Şimdi diyorum ki; tekrar ekmeğimiz nan-ı aziz, suyumuz da ab-ı leziz olsun…
Yorumlar