Edebi-Tarihi

Nureddin Mahmud Zengî-I

3

Uzun bir aradan sonra yeniden merhabalar kıymetli okuyucularımız,

Bu yazımda sizlere Türk-İslam tarihi ile Doğu ve Batı tarihini derinden etkileyen, yetiştirdiği zatlar ve hayalini kurduğu ideallerle tarihe yön veren fakat kendisi hakkında fazla bilgi sahibi olmadığımız Nureddin Mahmûd Zengî’nin hayatını anlatmaya çalışacağım.

Yaptığı siyasi ve askeri hamleler incelendiğinde Büyük Selçuklu Devletinin dağılması sonrasında yaşanan olaylar açısından başta Türk-İslam tarihini, Haçlı Seferlerinin seyrini değiştirmesi ile Batı tarihini, Moğol ilerleyişini engelleyen Memlüklerin Aynicâlût Savaşını kazanmasına zemin oluşturması sebebiyle de Doğu tarihini etkileyen; adaletiyle Hz. Ömer (r.a.) ve Ömer b. Abdülaziz (r.a.)’den sonra en âdil hükümdar olarak tarihe geçen, Haçlıların elinde olan Kudüs’ü fethettikten sonra İstanbul’u fethetmeyi planlayan büyük devlet adamı Nureddin Mahmud Zengî’nin hayatına gelin birlikte tanıklık edelim.

Nureddin Mahmud Zengî’nin doğum tarihi kaynaklarda 5 Şubat 1118 (H.17 Şevval 511) olarak geçmektedir. Nureddin Mahmud Zengî’nin mensubu olduğu Zengîler, Büyük Selçuklu Devleti ve Irak Selçuklu Devleti’ne tâbi bir atabeylik* olarak Musul’da kurulmuş ve Kuzey Irak, Güneydoğu Anadolu ve Suriye’ye hâkim olmuş, belli bir süre Mısır’a dahi hükmetmiş büyük bir sülaledir. Beyliğin kurucusu, Nureddin Mahmud Zengî’nin babası, Urfa fatihi, Musul ve Halep Atabeği İmâdeddin Zengî’dir. Beylik, İmâdeddin Zengî’ye nispetle Zengîler ismiyle tanınmış, yurt edindikleri yere nispetle de Musul Atabeyliği olarak anılmıştır. Nureddin Mahmud Zengî’nin dedesi ise Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın kumandanı Aksungur’dur. Kudüs’ün Haçlılarca istilasından birkaç yıl sonra doğan Nureddin Mahmud Zengî, babasının katline kadar Haçlı istilası altındaki bölgeye komşu olan kale ve şehirlerde babasının kontrolü altında yetişti. Küçük yaşta Kuran-ı Kerim, Farsça ve Rumcayı öğrendi. Nureddin Mahmud Zengî, Hanefi mezhebine mensuptu.

Nureddin Mahmud Zengî dönemini incelemeden önce o devirdeki devlet ve yönetimler hakkında kısa bilgiler vermek, çevredeki yönetimleri Müslüman ve gayri Müslim yönetimler olarak kısa başlıklar altında incelemekte fayda var.

Nureddin Mahmud Zengi'nin İlk Yönetim Alanı

 

Müslüman Yönetimler

Büyük Selçuklu Devleti ve Irak Selçukluları
Nureddin Mahmud Zengî Halep idaresinin başına geçtiğinde Büyük Selçuklu Devleti’nin başında Melik Şah’ın hayattaki son oğlu Sencer bulunuyordu. Hicri yıla göre kırk bir yıl sultanlık yapan Sencer, Hârezmşahlar, Gazneliler gibi devletlerle sürekli savaş halinde olmuş ve bunun bir sonucu olarak Büyük Selçuklu otoritesi sarsılmıştır. Sencer’in ölümüyle, Büyük Selçuklu Devleti yıkılmıştır. Nureddin Mahmud Zengî döneminde Irak Selçuklu Devleti’nin başında Sultan Mesud bulunuyordu. Ölünceye kadar tahtta kalan Mesud, devlet içi karışıklıklar ve halifeler ile devam eden anlaşmazlıklar sonucu Selçuklu merkezini Hemedan’a taşımış, ondan sonra Irak Selçuklu Devleti dağılma sürecine girmiştir.

Abbâsî Hilafeti
Nureddin Mahmud Zengî döneminde Abbâsî Halifeleri, Sultan Sencer’in doğudaki problemlerle uğraşması ve Irak Selçuklu Sultanlarının hanedanlık içi çatışmalara yoğunlaşmasından dolayı siyasî güçlerini Bağdat ve çevresinde artırmışlardı. İslam dünyası üzerindeki manevi otoriteleri devam ediyordu.

Türkiye Selçuklu Devleti
Nureddin Mahmud Zengî döneminde Türkiye Selçuklu Devleti’nin başında Sultan I. Mesud bulunuyordu. Bizans kralları Ioannes ve oğlu Komnenos’un Türkleri Anadolu’dan uzaklaştırma planlarını akamete uğratmış, ilk defa onun döneminde Anadolu, “Türkiye” olarak adlandırılmıştır. I. Mesud yaptığı savaşlarla II. Haçlı seferinde Haçlıları güç zafiyetine sürüklemiş, onları Anadolu’da durdurarak Suriye’de başarısız olmalarını sağlamıştır.

Dânişmendliler
Nureddin Mahmud Zengî döneminde bir zamanlar Haçlılara da önemli darbeler vurmuş olan ve Bizanslıların Anadolu’daki en büyük düşman olarak gördüğü Dânişmendliler dağılma sürecindeydiler.

Artuklular
Adını Anadolu’nun Türklere açılmasına öncülük eden Artuk Bey’den (ö.484/1091) alan Artuklular, Nureddin Mahmud Zengî’nin Halep yönetimini elde ettiği dönemde Hısnıkeyfâ ve Âmid (Diyarbakır) Artukluları ile Mardin ve Meyyâfarkin Artukluları olmak üzere iki kol hâlinde zayıflamış olarak birbirleri ile mücadele hâlinde varlıklarını sürdürüyorlardı.

Fâtımîler Devleti
Şîîler arasındaki bölünmede kendilerini Ca‘fer es-Sâdık’ın (ö. 148/765) oğlu İsmâil’e atfettikleri için “İsmailîler” adını alan mezhebe mensup olan Fâtımîler Kuzey Afrika’da inançları doğrultusunda bir devlet kurmuş, Abbasî Halifeliğine karşı yeni bir halifelik teşkil edip Şâban 358’de/Temmuz 969’da Mısır’a hâkim olmuşlardır. 11. yüzyılda Akdeniz’in güneyinde güçlü bir ekonomiye sahip büyük bir deniz gücüne dönüşen Fâtımî Devleti, Mısır, Güney Suriye bölgesi, Kuzey Afrika, Sicilya ve Afrika’nın Kızıldeniz sahillerinin yanında Hicaz ve Yemen’i kapsayacak büyüklüğe ulaşmıştı. Nureddin Mahmud Zengî’nin döneminde, vezirler arasındaki mücadele ile tam anlamıyla bir entrikalar devleti hâline gelmiştir.

Gayri Müslim Yönetimler

Bizans İmparatorluğu
Nureddin Mahmud Zengî döneminde Bizans imparatoru Manuel Komnenos’tu. Manuel bölgede herhangi bir gücün büyümesinden rahatsızlık duyuyor ve Ermeni karşıtı bir siyaset güdüyordu. II. Haçlı Seferi’nde Haçlıların Bizans topraklarından geçiş biçiminden rahatsız olmuştur. Antakya üzerinde hak iddia ediyor ve Haçlıların Doğu Akdeniz’de kendisinden bağımsız bir güç olarak büyümesini istemiyordu.

Ermeniler
Ermeniler, Selçuklu akınları Anadolu’ya ulaştığında Aras Vadisi ve Van dolaylarından gelip 1071 yılı civarında Kilikya ve Toros Dağları’na yerleşmiş, Suriye yolunu tutarak Antakya ile Bizans toprakları arasına girmişlerdi. I. Haçlı Seferleri sırasında Thoros adındaki Ermeni, Urfa’yı, onun kayınpederi Gabriel ise Malatya’yı elinde bulunduruyordu. I. Haçlı Seferi’nde Haçlıları dostça karşılayan ve Urfa’yı onlara teslim eden Ermeniler bu bölgede çoğu zaman Bizans, kimi zaman Haçlılar adına kaleleri idare ediyorlardı.

Haçlılar
Papa Urbanus’un Clermont Konsili’ndeki (488/1095) çağrısı üzerine Avrupa’nın farklı noktalarından yola çıkan ve önemli bir bölümü halktan oluşan ilk Haçlılar, Türkiye Selçuklularınca İznik çevresinde neredeyse imha edilmiştir. Fakat onların ardından hemen gelen asıl grup tarafından Türkiye Selçuklularının başkenti olan İznik kuşatılmış ve istila edilmiştir. I. Kılıçarslan, Haçlıların yolunu Eskişehir yakınlarında kesmişse de onları durduramamış; Haçlılar, Kılıçarslan’ın boşalttığı Konya’ya varmışlardır. Haçlılar, 1097 kışı başlarında Ermenilerin de desteğiyle Fırat Nehri çevresini işgal etmiş; şehri Bizanslılar adına yöneten Ermeni Thoros’un davetiyle 6 Şubat 1098’de Urfa’ya girmiş, Urfa’yı kendileri için başkent yapmışlardır.

Nureddin Mahmud Zengî dönemini daha iyi analiz edebilmek amacıyla dönemin devletlerini ve siyasi oluşumları kısa da olsa anlatmaya çalıştık. Bunlardan en önemlisi diyebileceğimiz Haçlılardır. Bu hareket, 1096 yılında başlayan 1. Sefer ile 1291’de Latin Hristiyanlarının Doğu’da son merkezleri olan Akka’dan çıkarılmalarına kadar süren yaklaşık 200 yıllık bir dönemi kapsar. Bu dönem içerisinde dokuz büyük sefer yapılmış ve bu seferler arasında bazı küçük girişimler de olmuştur. Haçlılar, 1098 yılında Urfa ve Antakya, 1099 yılında Kudüs ve 1109 yılında ise Trablus’ta birer Haçlı Devleti kurmayı başararak çevre İslam beldelerine yönelik genişleme siyaseti izlemişlerdir.

Bir sonraki yazımızda, Nureddin Mahmûd Zengî’nin Haçlılar ile mücadelesini, Selahaddin Eyyubi ile olan bağını, Mescid-i Aksâ’da Nûreddin Zengî’nin ismiyle anılan minberin hüzünlü hikayesini, Peygamber Efendimiz’i (s.a.s) gördüğü rüya üzerine Medine’de papanın kurduğu oyunu nasıl bozduğunu anlatmaya devam edeceğiz.

*Atabeylik :Büyük Selçuklu Devleti zamanında şehzadelerin eğitiminden sorumlu olan kişinin unvanıdır. Türkçe “ata” ve “beg” (bey) kelimelerinden meydana gelen bu unvan bilindiği kadarıyla ilk olarak Selçuklular döneminde ortaya çıkmış ve bu unvanı da ilk olarak Büyük Selçuklu Devleti’nin en önemli devlet adamlarından birisi olan vezir Nizâmü’l-Mülk kullanmıştır.(Uzunçarşılı, 1988: 47,Alptekin, 1991: 38, Köprülü, 1997: 712)

Fatima
"Gurbet eli bizim için yaptılar. Çatısını pek muntazam çattılar. Ölüm ile ayrılığı tarttılar. Elli dirhem fazla geldi ayrılık”.

    Sıkıntının Ardındaki Müjde

    Önceki içerik

    Karpuz, Karpuz Değildir!

    Sonraki içerik

    3 Yorum

    1. Çok merak ettiğim bir konuydu. Gayet güzel anlatmışsınız teşekkür ederim.

      1. Kıymetli yorumunuz ve takibiniz için çok teşekkür ederim🌹
        Serinin devamında Nureddin Mahmud Zengi hakkında daha detaylı bilgiler öğreneceğiz birlikte.

    2. Çok güzel olmuş teşekkürler

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir