Sonbahardı.
Bundan 11 yıl önceki bir sonbahardı. İlk çocuğumu kucağıma almama az bir zaman vardı. Bahçede, geleceğini bildiğimiz o aileyle ilk defa karşılaştık. Halep’ten gelmişlerdi. Sanki bu gelişe hazırlıksızdım ve toy bir gençlik esintisi her yeri kaplamıştı. Avlu içindeki iki odalı eve yerleşeceklerdi.
İçeri girdik. Onu ilk gördüğümde odadaki divanın üzerinde oturuyordu. Elinde bir tesbih vardı, dudakları kımıldıyor, okuyor okuyordu. Yüz hatları keskin ve netti. Bir evladını savaşta kaybetmiş, ayaklı gasteciymiş ve alnından vurulmuş diyorlardı.
Kadın okuyordu. Ağlayıp sızlamıyordu. Bunları anlamıyordum. Allah’a sığınan ve O’nun himayesine kendini teslim eden bir insanın yüzüyle yeniden karşılaşmak ruhumda yeni bir tertibe ihtiyaç duyduğumu hatırlatmıştı. O günün üzerinden 11 yıl geçti.
Bugün o eve yeniden baktım. Vatansızlığı bilmiyordum fakat sanki vatansız olunca anne ve baba da herhangi bir kimse gibi kimliksizdi. Toprak kimliksizdi. Himaye edeni kalmıyordu. Garipti. Neşesi bile donuktu. Kimsenin kendisinden alamayacağı bir hüzne sahipti.
Yıllar geçti.
Suriye’de baharsız baharın başlangıcına ve nihayetine şahit olduk. Duaların, tekbirlerin, niyetlerin zuhuruna şahit olduk.
Hatırlıyor musun Fatma abla, bugün gibi seni gördüğüm o ilk gün de sonbahardı? Zafer de hüznün sonbaharı olsun. Gelen zaman seni çiçeklendirsin.
Sen bugünün zaferini emniyet ve salahiyetin başlangıcı kıl ya Rabbi! Bizleri Kudüs’ün zaferine de şahit ve ortak kıl!
Yorumlar