Âb-ı Hayat

Gizli Hazine

2

“Bari ne hacet kılavuz sözü çok
Birdir Allah ondan artık Tanrı yok”
(Bu konuda sözü uzatmanın gereği kalmamıştır.
Allah birdir ve O’ndan başka Tanrı yoktur.)

“Haşre dek ger denilirse bu kelâm
Nice haşr ola bu olmaya tamam”
(Allah’ın birliğini kıyamete kadar anlatacak olsak
Kaç tane kıyametin sonu gelir de bu sözün sonu gelmez.)

“Pes Muhammed’dir bu varlığa sebep
Sıdk ile onun rızasını kıl talep”
(Bütün varlığa sebep Hz.Muhammed’dir (s.a.s)
Sadakat ve doğrulukla O’nun (s.a.s) rızasını iste.)

“Ger dilersiz bulasız oddan necat
Aşk ile derd ile edin es-salât”
(Eğer ateşten kurtulmak istiyorsan
O’nun (s.a.s) aşkı ve derdi ile salât ve selam oku)

Resûlullah Efendimiz’in (s.a.s) bir hadis-i şerifinde bizlere aktarılan bir husus vardır. Şöyle buyrulur:
“Âdem cennetten çıkarılmasına sebep olan zelleyi işlediğinde, hatasını anlayıp:
“-Yâ Rabbi! Muhammed hakkı için senden beni bağışlamanı istiyorum.” dedi. Allah Teâlâ: “-Ey Âdem! henüz yaratmadığım hâlde Muhammed’i sen nereden bildin?” diye sordu. Âdem: “-Yâ Rabbi! Sen beni yaratıp beni ruhundan üflediğinde başımı kaldırdım, arşın sütunları üzerinde “Lâ ilâhe illâllah, Muhammedü’r-Resûlullah” cümlesinin yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki sen, zâtının ismine ancak yaratılmışların en sevgilisini izâfe edersin!” dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ:

“-Doğru söyledin ey Âdem! O, benim için mahlûkâtın en sevimlisidir. O’nun hakkı için bana dua et. (Mademki dua ettin) Ben de seni bağışladım. Şâyet Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım!” dedi.

Yaratılışta ilk olan Nûr-î Muhammedî’dir. Ancak beşerî sıfatlara bağlı olarak, Hz. Âdem’in yaratılışı, Efendimiz’in (s.a.s) zâtının dünyaya teşriflerinden öncedir. Zira Efendimiz (s.a.s) bir sözünde şöyle söylemiştir. “Ben peygamberdim. Âdem ise su ve çamur arasındaydı.” Fakat insanlık tarihi Hz. Âdem ile başlar. Allah O’na semadaki tevhid sırrını açmış; zatında ve sıfatlarında birliğinin ezelden ebede kâinatın her noktasına nakşedildiğini Hz. Âdem aynasından bize yansıtmıştır. O’nun gösterdikleri yolumuza fener tutarak, karanlıklarımızı aydınlatmada bize rehber olmuştur. Ve insanın yaratılışı tıpkı kâinatın yaratılışı gibi hayrete şâyandır.

Kur’an-ı Kerîm’de insanın ilk yaratılışının o mucizevî evrelerini, anne karnındaki embriyonun gelişimini, insanın dünyada hayatî faaliyetlerini nasıl sürdüreceği bildirilir. Buna ilaveten bedenî, kalbî, aklî ve ruhî yapısıyla da Allah’ın nasıl bir sanat harikası yarattığı bize anlatılır. Bugün hâlâ bilim insanları gözbebeğinden tırnak ucuna, hücrelerinden damarlarındaki kan akışına kadar aksamayan hârikûladeliklerden müteşekkil bu yapıyı incelemektedir.

İnsan hakîkat cevherleriyle donatılmış, Allah’ın severek yarattığı mucizevî bir varlıktır.  Bir hadis-i kudsî de “Ben insanın en büyük sırrıyım ve insan benim en büyük sırrımdır.” buyrulur. İnsan kâinatın gözbebeğidir. Kâinat, insan bu dünyadaki rolünü konforlu oynayabilsin, yaşamsal faaliyetlerini zorlanmadan sürdürebilsin diye onun hizmetine sunulmuştur. Allah Teâlâ “Gerçekten biz Âdemoğlu’nu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde (bineklerle) taşıdık. Onlara güzel, temiz, helal şeylerden rızık verdik ve hakikaten onları yarattıklarımızdan pek çoğuna üstün kıldık” (İsrâ, 17/70)  diyerek insana verdiği değeri, kıymeti, şan ve şerefi ifade etmiştir. Kâinatı insan için, insanı da kendi için yaratmıştır. Fakat tüm bu yarattıklarını da Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.s)  nurundan ve yine onun zuhur bulması için yaratmıştır.

“Pes Muhammed’dir bu varlığa sebep
Sıdk ile O’nun rızasını kıl talep”

Resûlullah Efendimiz (s.a.s) “Allah her şeyden önce benim nurumu yarattı ve nurumdan da her şeyi yarattı.” demiştir. Bir hadîs-i kudsîde ise “Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım.” buyrulmuştur. Tıpkı ekilen bir tohumun binlerce meyve vermesi gibi o Muhammedî nurun yaratılmasıyla tüm kâinat ve içindeki her şey var olmuştur. Allah Teâla bir hadîs-i kudsîde “Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, mahlukâtı yarattım” diye izhâr etmiş ve bu bilinmekliğini de Sevgili Efendimiz’i (s.a.s) kutlu bir elçi olarak göndererek onun vasıtasıyla bize göstermiştir. Bu konuyu Azîz Mahmud Hüdâyi veciz bir sözle çok güzel ifade etmiştir:

“Âyinedir bu âlem, her şey Hak ile kâim
Mir’at-ı Muhammed’den Allah görünür daim.”

Şimdi Mevlid‘in sıradaki beytine geçelim:

“Ger dilersiz bulasız oddan necat
Aşk ile derd ile edin es-salât”

Eğer ateşten kurtulmak istersen aşk ile, Resûlullah Efendimiz’e (s.a.s) gereken hürmeti gösteremedik derdi ile çokça salavat getir, diyen bu beyti bir misalle anlatmak isteriz.

Hz. Musa zamanında çevresine eziyet eden bir adam vardı. Bir zaman sonra bu adam öldüğünde, cenazesiyle kimse ilgilenmek istemedi ve ortada kaldı. Allah Teâlâ Hz. Musa’ya “Her kim affedilmek dilerse bu sevgili kulumun cenazesini kaldırsın” diye nida etti. Hz. Musa “Rabbim! Bu adam çevresindekileri canından bezdirmiştir. Senin katında onu değerli kılan nedir?” diye sordu. Allah Teâlâ da “Ya Musa bu adam zaman zaman Tevrat’ı okur, âhir zaman nebîsi Muhammed’in adının geçtiği yerlerde O’na salât ve selâm gönderir, adının yazılı olduğu sayfayı yüzüne gözüne sürer, habibime hürmet ve tazimde bulunurdu. İşte ben de onun bu muhabbeti üzerine, okuduğu salat ve selamlar hürmetine onu affettim.” diye cevap verdi.

Rabbimiz O’nun (s.a.s) adını kendi adına izâfe ettiği gibi, bizim de adımızı O’nun (s.a.s) adına izafe eylesin, kendisine ve O’na sevimli eyleyecek amellerde bulunmamız için bize yardım etsin. Âmin.

O Kalemi Tutan Bir El Var

Önceki içerik

Yandı Gülüm Keten Helva

Sonraki içerik

2 Yorum

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir