İnternet insanın dünyaya açılan penceresi.
O pencereyi açmadan veya ülke ülke, şehir şehir gezmeden nerede ne olduğunu, dünyada neler yaşandığını öğrenmeniz neredeyse imkansız.
Editör arkadaşlarımdan biri benimle, sanırım üç dört ay oldu bir haber paylaşmıştı.
Ghana da insanlar ya yaptıkları mesleklere göre semboller yada yaşarken çok sevdikleri eşyalar şeklinde yapılan tabutlarla gömülüyormuş.1
Tabi bu tabutların yapımı öyle basit değil, kendinizi ölüme hazırlayıp önceden sipariş etmeniz gerekiyor. Hayvan figürlerinden meyveye, uçaktan kayığa, içecek şişesinden sigara paketine, çikolatadan dondurmaya, fotoğraf makinasından telefona, kalemden kitaba, tamir aletlerinden arabaya aklınıza ne gelirse… Evet, evet ne gelirse var. Yapılmış olmayanı da sipariş edebileceğiniz sanatsal yönü yüksek bir sektör bile oluşmuş.
Konu konuyu açtı resimlere bakarken fark ettim ki meğer yalnız değillermiş. Başka bir ülkede de “Kendi tabutunu kendin tasarla!” diye bir cenaze levazımatçısı rengarenk resimli tabutlarla karşıma çıktı. “Merhumun dünyadan nereye gittiği belli değil, yazık garipsemesin yattığı yerden manzara seyretsin.” diye düşündüler herhalde. İnsanların dünyasını fazlasıyla gasp eden kapitalizm, tabut işine bile el atarak ölümü de öldürdüğü izlenimini vermeye çalışıyor.
Bu kadar yoğun talep olur da muadilleri üretilmez mi?! Bir Japon şirketi, bakmış bu iş böyle yürümeyecek cenaze masraflarını daha ucuza getirmenin yolunu bulmuş, “Kendin Yap-Tabut Seti”(!) üretmiş.
Yeni Zelanda’da da ihtiyarlar sosyalleşmek adı altında bu kampanyaya kayıtsız kalamayıp bir de kulüp kurmuşlar. Adı “Tabut Kulübü”. Marangozhanede tabutları kesip biçip boyuyor, üzerlerine resim yapıyorlar. Ölüm korkularını saklamak ve cenaze masraflarını azaltmak için kendi tabutlarını da tasarlıyorlar. Hatta çektikleri bir klip bile var. National Geographic bu kısa klibi “Küçük bir Yeni Zelanda kasabasında yaşayan bir grup asi yaşlı, ölüme hazırlanmanın benzersiz bir yolunu buldu.” notuyla belgesel niyetine yayınlamış.2
Bunca gezdik bize uğramayalım mı?
Farklı inançlarda dünyada neyi put edinmişseniz onunla gömülebiliyorsunuz ama bizdeki lüks yazılı kefenlere cep dikmeye yeltenen yok çok şükür. Yine de ateşe dayanıklı diye capslerini yapmayı ihmal etmemişler.
Eski zamanlarda ölülerimiz ve dirilerimiz iç içe yaşıyordu, mezarlıklar şehrin göbeğindeydi. Bizim medeniyetimiz ölümü öldürmeyi başarmıştı. Onlar için ölüm korkulacak, kötü bir şey değildi. Tam tersine sevgiliye kavuşmaktı. Sanat derseniz kabir taşlarımızdaki zerâfeti, muhabbeti hiçbir medeniyette bulamazdınız. Evlenemeden vefat etmiş genç kızın kabir taşına duvak, bağrına ise kırık bir gül işlemek ancak rikkatli kalplerin işidir. Bir kaptan-ı deryanın kabrine yelken, bir paşanın kabrine çiçekler içinde askeri eşyalar ve ay-yıldız nakşedenler; o insanların nasıl yaşadıkları hakkında âdeta mâzîden âtîye haber ulaştırmak gayesi taşır. Bu şaheserleri seyrederken bile bazen bir his gelir bana; “Ah! O kabirde yatan ben olsaydım!” dedirtebilecek bir şahide olarak sanki oraya dikilmiştir.
Sonra modernizm adına, yaşayanlara(!) yer açmak için kabristanları şehirden uzağa sürdüler. Çünkü ölümü hatırlamak başta kapitalizm olmak üzere kimsenin işine gelmiyordu.
Firavunların ve bazı soylu kimselerin hem tanrılığını(!) ilan edip hem eşini ve değerli eşyalarını yanında gömdürmeleri insandaki beka duygusunun işaretidir. Öldükten sonra bir yaşam olduğu, insanın içinden silip atamayacağı bir hakikattir.
Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber…
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?
dediği gibi Necip Fazıl merhumun, ölümü öldürmekse gayemiz; bu ancak Allah’ı tanıyıp sevmekle mümkün olabilir.
1- https://www.cbsnews.com/pictures/artful-caskets-of-ghana/22/
Artful caskets of Ghana
*These colorful coffins display the artistry of their creators, and the passions of the deceased* Google da bu şekilde görsel aratırsanız resimlerine ulaşabilirsiniz.
2- https://youtu.be/KsmWV3vzni4
This Amazing Musical ‘Coffin Club’ Will Make You Want to Join | Short Film Showcase
tam böyle eğleniyordum, yazının ilk kısmı bayağı güldürüyordu derken ikinci kısım toparladı, kendime getirdi..:) yalnız gülüyoruz da Allah’ım sen koru güldüğümüze benzemekten..
Amin kardeşim. Nasreddin hoca gibi olamasak da gayemiz güldürürken düşündürmek.
şimdi paylaştığınız klibi izledim ve bir yorum daha yapmadan duramayacağım: müthiş derecede üzgün hissediyorum.