Âb-ı Hayat

Şehvet Kalpten Nasıl Çıkar?

0

“Çok kere senin üzerine nefsani zulmetlerin gelmesi, Hak Teâlâ’nın sana ihsanlarının değerini, onlarla bildirmek içindir.” (Hikem-i Atâiyye 199. Hikmet)

Zulmet kelime anlamı olarak karanlık demektir. Bu cümlede, kişinin üzerine nefsani zulmetlerin gelmesi, belki perde düşmesi yahut karanlıkta kalmak gibi düşünülebilir. İnsan bazen namazı kılar feyiz almaz veya hiç kılamaz hale gelir. Harama düşer de utanmaz, pişman olmaz. Pişman olsa zaten tövbe etmiş olur, tövbe eden insan da zulmette kalmaz. İşte bazen zulmet varid olur da insan maneviyata uzaktan bakar hale gelebilir.

Bu hikmetten anladığımız kadarıyla, Allah Teâlâ hidayeti kendinden zannetmemen, daima O’na minnet etmen için bazen nurunu senden alır da seni zulmete düşürür. Bu hâl ümitsizliğe götürmesin. Bu hidayet ve istikametin ancak O’nun inayetiyle olacağını anlamak içindir. Kolay kolay hiçbir insan hasta olmadan sıhhatinin kıymetini bilmez. Nitekim Atâullah el-İskenderî devamında şöyle der, “Her kim ilahi nimetin kadrini mevcut olduğu sırada bilmezse onu yitirdiği zaman şüphesiz bilir.” (Hikem-i Ataiyye, 200. Hikmet)

“Peş peşe gelen nimetler şükür ve hamd hukukunu yerine getirme konusunda seni şaşkınlığa düşürmesin.  Zira şükrün terkine sebep olan bu şaşkınlık senin kıymet ve şerefini azaltan hallerdendir.” (Hikem-i Ataiyye, 201. Hikmet)

Nimetlerin çokluğu da bizi şaşırtıp şükürden alıkoymamalı. Çok çekmiştim, dua etmiştim şimdi de rahat zamanı deyip de bizi gaflete sürüklememeli. Şükrü terk ettiren bu tür haller insanın kıymetini azaltır. Bazen nimetler ağır basar bazen de zulmet ağır basar, bu işin bize görünen kısmıdır. Her halde kulluğa devam edebilmek, şükretmek bir nimettir.

Ataullah İskenderî “Kalpte dünyevi arzuların hakimiyetinin bulunuşu çetin bir hastalıktır.” (Hikem-i Ataiyye, 202. Hikmet) diyerek bunun ciddiyetini nazarlarımıza verirken “Arzu ve şehvetleri kalpten çıkaracak olan şey aciz düşürücü bir korku yahut uykuları kaçıran bir iştiyaktır.” (Hikem-i Ataiyye, 203. Hikmet) diyerek kalpten bunların çıkmasının ancak derin bir muhabbet veya sarsıcı bir korkuyla olabileceğini söyler. İnsan bu muhabbeti tahsil edebileceği vesileleri gözlemelidir. Veya Efendimiz’in buyurduğu gibi lezzetleri acılaştıran ölümü sık sık tefekkür etmek gerekir.

Arzu ve şehvetlerin kalpten çıkmasının neden gerekli olduğu ise bir sonraki sözde açıklanıyor, “Cenabı Hak müşterek ameli ve ortaklı kalbi sevmez ve Hak Teâlâ müşterek ameli kabul etmediği gibi ortaklı kalbe de teveccüh etmez.” (Hikem-i Ataiyye, 204. Hikmet)

Kalbin bir sahibi olacak ise o sevgiye ve hürmete yegâne layık olan Hz. Allah’tır. Kalbinde bu muhabbeti bulan kişiler zannedilenin aksine eşinden, arkadaşlarından, çoluk çocuğundan uzaklaşmaz. Zevklerden el etek çekmiş değillerdir. Tam tersine kimsede olmayan gönül zevki ve safasının bu kişilerde olduğunu sahabe veya evliyanın hayatlarını okurken görmek zor değil. Yaratılmış her şeyi diğer insanlara nazaran çok daha fazla sevebilen bu kimseler öğrenmek isteyenlere de hâlen kılavuzluk etmektedirler.

Gıda Takviyeleri-I

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir