Soframıza Gelenler ve Kudüs Meselesi

Ne acıdır ki bir Ramazan ayında daha İsrail’in işgali altındaki Kudüs’te müslümanlara yönelik insanlık dışı saldırılarını konuşuyoruz. Müslümanlar ibadetleri sırasında ölçüsüz ve orantısız saldırılara maruz kalırken, tüm dünyaya yapılan çağrılar şimdilik cevapsız kalıyor. 9’u çocuk 20’yi aşkın sivilin hayatını kaybettiği son saldırılar Kadir Gecesi başladı ve günlerdir devam ediyor. İsrail devleti tüm dünyanın gözü önünde savunmasız insanları çocuk genç yaşlı demeden katlediyor. En acısı da bugün bunca iletişim kanalına rağmen tüm dünyanın duyarsız kaldığı saldırılarda Filistinli Müslümanlar ne kadar haykırsalar da, yapayalnız olduklarını hissediyorlar. Bu gerçeklikler karşısında Müslüman âlemi bir kez daha buruk bir bayramı yaşıyor.

Yaşadığımız bu gerçeklikler karşısında, geçmişten kopmuş ve geleceği de bu kirli ellere teslim etmiş nesillere sahip olmamak adına yapmamız gereken şey gözümüzü açıp, farkındalık sahibi olmaktır. Çünkü bugün bu gücü bulanlar -çok değil- 100 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir avuç toprak dileniyorlardı. Gözlerini hırs bürümüş, dünyadaki tüm milletlerden kendilerini ve inançlarını üstün gören bu toplum; geçen 100 yılda ortaya koydukları hırsla; birbirlerine bağlılıkları, radikal düzeydeki inançları, bu inançlarına entegre ettikleri ticaretleri ve tüm dünyaya kabul ettirdikleri endüstriyel sistemlerle bugün Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülkeye milyarlarca dolarlık teknoloji, kozmetik ve gıda malzemesi ile tüm dünyadan daha yüksek verimle ürettikleri GDO’lu tarım ürünleri satıyorlar. Bizler gibi üretmekten ziyade, ithalata yönelen toplumlar ise bu ürünleri alıp, soframızda yer açıyor; kendimizin ve çocuklarımızın boğazından geçiriyoruz. Ne yediğimizi bilmediğimiz gibi, yediklerimizin nereden geldiğini de bilmiyoruz.

Bugün iftar ve sahur sofralarımızda bulunan Medjoul cinsi hurmaların çoğunluğu İsrail’de üretilen GDO’lu hurmalardır. Bu hurmalar etiketlerinde Menşei: İsrail veya aldatıcı ifadeyle Menşei: Kudüs yazmaktadır. Kudüs’ü İsrail toprağı olarak kabul eden İsrail devleti, etiketlerde de bunu tüm dünyaya dayatmakta, Kudüs hurması diye İsrail sermayesiyle üretilen hurmaları Türkiye’de ve tüm dünyada Ramazan sofralarına getirmektedir. Bu anlamda da etiket farkındalığı önem kazanmaktadır. Sadece geçen yıl Türkiye’nin İsrail’den hurma ithalatı 7 milyon $ gibi bir seviyeye ulaşmıştır. Bu hurmalar marketlerde etiketlerle satılsa da; açık pazarlarda çoğu zaman Kudüs hurması adıyla satılmaktadır. İngiltere gibi batı ülkelerine ihraç edilen  aynı hurmalar üzerinde ise West Bank yani Batı Şeria ile Made in Israel ifadeleri yer almaktadır.

Sadece o değil; bugün müslümanların zulüm gördüğü topraklardan olan Myanmar’dan da ithal ettiğimiz temel gıda malzemeleri bulunmaktadır. Türkiye’nin her ilinde bulunan ucuzluk marketlerinde yerli pirinçlerden daha düşük fiyata satılan Myanmar menşeli pirinçler sofralarımızda yer etmektedir. Bir yandan Arakanlı müslümanlar zulme uğruyor diye ağlayıp, ortalığı ayağa kaldırırken, diğer yandan marketlere gidip bu zulmü yapanların mahsullerini alıp tüketiyorsak; işte pirincin taşını ayıklama meselesi burada bambaşka bir hale bürünüyor. Bilinçsizce ve belki de farkında bile olmadan “lanet okuyarak” attığımız taşların nereye isabet ettiğini iyi hesap etmemiz gerekiyor. Bu ve bunun gibi durumlara düşmemek adına özellikle başta soframıza gelen gıdalara karşı daha da hassasiyet göstermeli, bu ürünleri alarak neleri finanse ettiğimizi düşünmeliyiz.

Diğer yandan Filistin’de üretilen Medjoul cinsi hurmalar da ülkemize gelmektedir. Bu hurmalar üzerinde özellikle Filistin üretimi olduğu yazmakta, Filistin bayrakları ve uyarıları yer almaktadır. Farklı markalara ait etiketlerde en azından Menşei: Filistin ibaresi görülmelidir. Filistin ifadesinin geçmediği Medjoul hurmalar dediğimiz gibi Menşei: Kudüs yazsa da; çoğunlukla İsrail üretimi olan GDO’lu hurmalar olmaktadır.

Bu somut örnekler aslında gözümüzün gördüğü olayların yanında; görünmeyen yüzüyle de bir mücadele gerekliliğini açıkça göstermektedir. Bugün farkında olmadan kendimize ve çocuklarımıza yedirdiğimiz gıdalar, sadece içerik boyutuyla değil; nitelik boyutuyla da irdelenmeye muhtaçtır. Bu yazılanlar birilerine ırkçılık ve düşmanlık gibi görünse de; asıl ırkçılığı ve  düşmanlığı yapanlar savunmasız insanları göz göre göre katleden, radikal dinci gruplar olarak kendi dinleriyle de alenen çelişen, müslüman düşmanı olmaktan da öte insanlık düşmanı olan kişilerdir. İçinde bulunduğumuz bu süreçte çaresiz hissetmemek adına dualarınızın yanına biraz farkındalık, biraz gayret ve bilinçlenmeyle bu mücadelede gerçekten saf tutmayı başarabiliriz. O yüzden bağımsızlığımız gıdadan, mücadelemiz sofralarımızdan başlıyor diyebiliriz.