Edebi-Tarihi

Su Perisi

6

Hızlı soluklarından ve kurumuş yaprakların üzerindeki telaşlı adımlarından başka bir şey duyamadığını fark eden Tunay nihayetinde durmayı düşünebildi. Abayın sık sık söylediği gibi göremediğini duymak için yavaşlamalıydı. Burada olsaydı çok gürültü çıkardığı için sırtına kızılcık sopasıyla vururdu. Bu yalgının etkisiyle yanındaki ağacın kalın gövdesine yaslandı, nefes alışverişinin normale dönmesini ve bir şaman davulu gibi atan kalbinin sakinleşmesini bekledi. Görüşünün duyularını köreltmesinden korkarak gözlerini kapadı.

Çok geçmedi, soğuk bir güz sabahının ormanda çıkardığı sesler; bir kozalağın yere düşüşü, bir kuşun konduğu daldan havalanışı hatta derenin taşların üzerinden akışı bile duyulur oldu. Her şey olması gerektiği gibi, diye düşünürken bir balığın suyun içinden havaya sıçradığını işitti. Bu da normaldi, eğer balık suya tekrar dalsaydı. Bekledi, bekledi ama öyle bir şey olmadı.

Dere sol yanında akmaya devam ediyordu. O yöne koşmaya başladı. Eğer Alçin’i kaybederse uma bir daha onu köyüne sokmaz, yabana gönderirdi. Oğuşlarına utanç getirdiği için obasından kovulurdu. Dereye ulaştığında ilk anda bir şey göremedi. Bir aşağı bir yukarı bir sağa bir sola dolandı. Alçin güz ormanı gibi kahve-kızıl kürk ve derilere bürünmüşken onu bulması imkânsızdı. Kendi etrafındaki telaşlı dönüşleri esnasında sabah güneşinin cılız ışığında mavi bir pırıltı yakaladı.

O yöne doğru koştu. Yaklaştıkça mavi ışığın büyüyerek, gök tenli çıplak bir kadın biçimi almasına şahit oldu. Belinden aşağısı hala derenin sularının örtüsü altındaydı. Altın sarısı uzun saçları göğüslerini gizlerken yüzünden ve derenin kenarına uzanmış zarif kollarından sular damlıyordu.

Tunay olduğu yere çakılı kaldı. Alçin mavi kadının ellerinin altında kıpırtısız bir halde yatıyordu. Hayır uyuyordu. Hala uyuyabildiğine inanamıyordu!
“Ona sakın dokunma!” diye bağırdı.

Tunay’ın buzları, kendi sesini duymasıyla birlikte çözüldü. Dere yukarı koşarken mavi kadının bakışlarını üzerine çekmişti. Altın sarısı gözlerin hayal kırıklığını gördüğünde o yaratığın planlarını bozduğunu anladı. Abayı görseydi onunla kesinlikle övünürdü. Alçin’in bedenine kapandığında yaratık ikisini de sırılsıklam edecek bir hızla suya atladı. Umduğunun aksine balıklar misali bir kuyruk yerine insanlar gibi iki uzun güzel mavi bacağa sahip olduğunu göz ucuyla yakaladı. Su içine kadar işlerken öfkeyle uyuyan kızı sarstı. Hala kendine gelmeyen kızın yüzüne bir tane patlatmamak için büyük çaba harcaması gerekti.

“Uyan seni bürge!”

______

Tunay: Ayışığı.

Abay: Büyük erkek kardeş, abi.

Yalgın, Serap, hayal.

Alçin: Kızıl renkli bir çalı kuşu.

Uma: Ana.

Oğuş: Aile, kabile, hısım, akraba.

Bürge: Pire. 

Berweuli
O bir hikayeci. O iflah olmaz bir hayalperest. Olimbera ve Legolas kedilerinin annesi.

    Günah Bizi Nereye Götürür?

    Önceki içerik

    Çakıltaşlarının İzinde

    Sonraki içerik

    6 Yorum

    1. Hayal gücü zayıf bir insan olarak epey gri hücrem çalıştı.🤭
      Balığın suya dalmayışına kadar gayet iyi gidiyordum oysa ki.
      Heyecanla devamını bekliyoruz.
      Kaleminize kuvvet.🌹

      1. Geciken bir teşekkürü umarım kabul edersiniz. Gri hücrelerinize sağlık :).

    2. ahahahah çok iyi bitmiş 😀 Böyle hikayeleri okumak çok keyifli, devamını merakla bekliyorum🔥

      1. Oooo daha neler var heybede ;).

    3. Hikaye gerçekten güzel başladı. Ancak “su perisi” yerine “Su İyesi” kullanılsaydı güzel olurdu ablacım. Son olarak “ Uçmağa giden yolda çağlayan nehir kıyısı gibiyim. Ne atarsa (Su İyesi) kenarıma onu öğrenir gibiyim.”

      1. Kesinlikle başlık da Su İyesi olmalıymış, sen söyleyince fark ettim. Sözü de çok beğendim ve çaldı.. aman not ettim. 😀

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir