Güncel

Süzgeç

0

“Google! Google! Söyle bana senden daha çok şey bilen var mı?” dediğinizde; arama motoru “Asistanım çok şey biliyor.” diye cevap veriyor. Asistanı kim ola ki? Cevap verecek olsa “Şeytan” diyebilirdi. Gençlerin deyimiyle ne alaka diye merak ederek onlar adına sormuş olalım. Şeytan bu işe nereden karıştı? Meleklerin hocası değil miydi? Buyurun dostlar dönelim en başa.

Herkesçe malum olan bir kıssa vardır. Malum olan kısmı Kuranda Kehf sûresinde yazıyor, yazmayan kısmı da hadis-i şerifte naklediliyor.
Bilindiği üzere bir gün Hz. Mûsâ İsrâiloğulları’na hitap ederken kendisine, “İnsanların en bilgini kimdir?” diye sorulur, o da “Allah bilir.” demesi gerekirken (peygamber olmasına güvenerek) “benim” diye cevap verir. Bunun üzerine yüce Allah ona, “İki denizin birleştiği yerde bir kulum var. O senden daha bilgindir.” diye vahyeder. Hz. Mûsâ, “Rabbim, onu nasıl bulabilirim?” deyince de Allah, “Bir balık al, sepete koy; balığı nerede yitirirsen işte kulum oradadır” diye cevap verir.1

Kıssa uzun ve bir o kadar heyecanlı elbette ama bizim bu yazımızda ilgilendiğimiz kısmı “İlim, ilim bilmekdür, ilim kendin bilmekdür, Sen kendüni bilmezsin yâ niçe okumakdur.” diyerek bize ok işaretli, yanar döner tabelalarla yol göstermiş olan Yûnus Emre’den hareketle araştıracağımız “Âlim kimdir, ilim ve cehalet nedir?” konuları.

Konuşurken muhatabınıza vurgular, tonlamalar, duygularla alakalı birçok şey aktarabiliyorsunuz. Karşınızdakinin sizi anlaması daha kolay bir hal alıyor. Lakin internette yazışırken günlük hayatta tanımadığınız, sizinle aynı görüşleri paylaşmadığınız, medyadan bildiğiniz birine ön yargılı davranabiliyorsunuz. Bilhassa da sığ görüşlü, sabit fikirli insanların her söylediğinizi yanlış anlamak için bir hayli çaba sarf ettiğini kolayca müşahede edebiliyorsunuz. İşte böyle sosyal medyada gezerken okuduğunu anlamak hususunda epey zorlanan insanlar gördüğümden dolayı bu konu üzerinde ister istemez tefekkür ettiğimi fark ettim.

Eskiden okuma yazma oranı düşükmüş ama insanlar gayet ‘hoş kişi’ geçiniyormuş. Oysa şimdi ülkemizde neredeyse herkes okuma yazma biliyor ama insanlar neden yanlış anlamaya bu kadar meyilli buna haklı olarak bir sebep arıyorum. Cahillik mi? Bilinmez. Kendisini aydın(!) olarak tanımlayan nice kimselere bakıyorsunuz aslında aydınlık bir tarafları yok, daha çok güneşi arkalarına almış gölgelerinin karanlığına doğru yol alıyorlar. İyi ve güzel ne varsa çoğuna düşmanlar. Karşıyız, her şeye karşı!

O halde bu yanlış anlamalar nereden kaynaklanıyor? İnsanın kendini bil(e)memesinden kaynaklandığını tecrübelerimizle söyleyebiliriz. İnsan denilen mahlukun, bir yaratıcısının olduğunu bildiği sürece -hem kendisiyle hem diğer canlılarla barışık olacağından- herhangi bir maraz çıkaracağına inanmıyorum.

Efendimiz aleyhisselâtu vesselam faydasız ilimden Allah’a sığınmıştır. Peki faydasız ilim hangisidir? Aslında faydasız ilim yoktur. Burada işaret edilen faydasızlık, Google gibi her gereksiz malumatı toplayıp bilginin zihninizi dünyada veya ahirette işinize yaramayacak şeylerle meşgul etmesidir.
Malumatlar ilim değildir. Sadece kırpılıp dört bir yana savrulmuş ilim parçacıkları olan bilgilerdir. İlim sizi oradan oraya savurmaz. Hep bir olan, o ‘BİR’ noktada buluşturur.

Günümüzde internet, malumat çöplüğü olarak, üstelikte geri dönüşümü gayet zor olan atıklar şeklinde elimizin altındadır. Her aradığımızı kolayca bulmaktayız. Peki iyisiyle, kötüsüyle, doğrusuyla, yanlışıyla bunca bilginin nasıl hakkından gelebilir, onu nasıl ilme dönüştürebiliriz?
Maalesef bu hiç de kolay cevap verilebilecek bir soru değildir.

Arılar balı aslında kendileri yemek için üretir. Bu bir ekip işidir. Önce balmumundan bir petek yaparlar. Sonra bir çok çiçekten nektar maddesi toplarlar. Onları bal midesi organındaki enzimlerle birleştirerek bal yapar, kovandaki ekip arkadaşlarına aktarırlar. Kovandaki arılar bu nektar ve enzim karışımı olan balın suyunu kurutarak özünü çıkarırlar ve bildiğimiz o mis kokulu bala dönüşür. Tabi hakiki balı yediyseniz o mis kokusunu bilir ve taklitlerinden ayırt edebilirsiniz.

İnsan denilen mahluk için bu organlar akıl ve kalptir. Akıl dediysek sadece dünya nimetlerine çalışan bir akıldan, kalp dediysek de kirli kan ile temizini devir daim yapan organdan bahsetmiyoruz elbette. Olayları doğru anlayacak üstün ahlak sahibi bir aklınız ve gönül dostlarıyla paylaşacağınız, balı muhabbetle aktaracağınız bir peteğiniz olmadan topladığınız bunca bilgiyi nerede süzüp ilme/bala dönüştüreceksiniz?

Okumakdan ma’nî ne, kişi Hakk’ı bilmekdür
Çün okudun bilmezsin, hâ bir kurı emekdür

Okıdum bildüm dime, çok tâ‘at kıldum dime
Eri Hak bilmezisen, ‘abes yire yilmekdür

Dört kitâbun ma’nîsi, bellüdür bir elifde
Sen elif dirsün hoca, ma‘nîsi ne dimekdür

Yûnus Emre dir hoca, gerekse var bin hacca
Hepisinden eyüce bir gönüle girmekdür.2

1-Kur’an Yolu Tefsiri, c. 3, s. 568-572
2-Yûnus Emre Divanı, haz. Mustafa Tatcı, s. 73-74, 91

fatma yıldız
Sayılmayız parmağ ile Tükenmeyiz kırmağ ile Taşramızdan sormağ ile Kimse bilmez ahvalimiz. Erenlerin çoktur yolu, Cümlesine dedik beli; Gören bizi sanır deli, Usludan yeğdir delimiz Tevhid eden deli olmaz Allah deyen mahrum kalmaz Her seher açılır solmaz Bahara erer gülümüz.

    Hamdım, Piştim, Yazdım

    Önceki içerik

    Yorumlar

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir