Gerçi kim bunlar dahi mürsel durur
Lîk Ahmed ekmel ü efdal durur
(Gerçi bu adını andıklarımızda birer peygamberdir ama
Muhammed aleyhisselam hepsinden daha mükemmel ve üstündür.)
Çok temenna kıldılar Hak’dan bular
Kim Muhammed ümmetinden olalar
(Bu peygamberlerin hepsi Muhammed’in ümmetinden
olabilmeyi çok istediler.)
Şer’ini tut ümmeti ol ümmeti
Tâ nasîb ola sana Hak rahmeti
(Getirdiği dinin emirlerine uy, ümmetinden olmaya bak.
Tâ ki böylece Allah’ın rahmeti sana da nasip olsun.)
“Her Şeyden Önce Peygamberin Nurunun Yaratılması” bahrinin son beyitlerindeyiz. Bu beyitlerde Süleyman Çelebi Mevlid‘i yazmasında ki sebebe dikkat çekerek daha önceki beyitlerde neden Hz. Adem’den başlayarak peygamberlerden ve özellikle azim, sebat ve kararlılıklarıyla Kur’an’da ulu’l-azm şeklinde tabir edilen beş büyük peygamberden -Hz. Muhammed, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa- bahsettiğine vurgu yapmaktadır.
14.yy’ın ortalarında Bursa’da doğan Süleyman Çelebi, Vesiletü’n-Necat isimli eserini, Bursa Ulu Cami imamlığını yaptığı sırada, 1409 yılında yazmıştır. O sıralarda ortaya çıkan, “bütün peygamberler eşittir, Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.) diğer peygamberlerden hiç bir farkı yoktur” tartışmalarına üzülmüş, bu gibi tartışmaların tekrar yaşanmaması için Mevlid’i kaleme almıştır. Arif ve bilge bir zat olan Süleyman Çelebi’nin bu kıymetli eseri, 600 küsür yıldır muhabbet ve hürmetle okunmakta, gönüllerimizdeki tıkanıklıkları açarak içeriye manevi güzelliklerin dolmasını sağlamaktadır. Sağladığı maneviyatın yanında insanın idrakını arttıracak düşüncelere de yönlendirmektedir. Gayrimüslim müelliflerin bile çok sonradan yaptıkları araştırmalarında fark ettikleri Efendimiz (s.a.s.) gerçeğini, Süleyman Çelebi onlardan önce kaleme almış, incelense ansiklopedi olabilecek bir eseri, anlayabileceğimiz ölçüde dimağımıza sunmuştur.
İngiliz ilim adamlarından Thomas Carlyle, Kahramanlar isimli kitabında, insanlık tarihindeki her bir mesleğin kendi alanında en iyisini ortaya koymak üzere araştırmalar yapmış; o kişinin hayat ve eserlerini tahlil etmiş. Bir hristiyan olan ve kitabında da bunu açıkça vurgulayan Carlyle, peygamberlikte en üstün şahsiyetin Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz (s.a.s.) olduğunu belirtmiştir.
Amerika’da yapılan bir araştırmada ise, bilgisayar sistemine gelmiş geçmiş tüm liderler, kahramanlar, bilgeler kısacası insanlık tarihine imzasını atmış tüm öncü şahsiyetlerin bilgileri girilmiş; sistemin insan eli değmeden otomatik olarak sıralamayı yapacak bir programla tespit edilmesi istenmiş, ilk sırada Efendimiz’in (s.a.s.) isminin çıktığı görülmüştür.
1730’larda İngiltere’de yayımlanan ve 62 cilt olarak basılan, ilk 18 cildi neredeyse Peygamberler Tarihi gibi yazılan, âlemin yaratılmasıyla başlayan Dünya Tarihi isimli eserde; tarih ilk çağ, antik çağ, orta çağ, yeni çağ ve yakın çağ olarak ayrılmaz. Bu kitapta iki dönem vardır. Birincisi “kadim dönem” ve ikincisi “modern dönem” dir. Özetle şöyle söyleyebiliriz; bu kitapta dünya tarihi, ahir zaman peygamberinden öncesi ve sonrası olmak üzere iki döneme ayrılıyor. Efendimiz’in (s.a.s.) hayatıyla modern dönemi başlatıyor. Eserin Almanca çevirisinde ise 41. ciltte Mekke’nin fethinden sonra modern dönemin başladığını yazar.
Şaire kulak verelim:
Muhammedün beşerün lâ ke’l-beşer
Bel hüve ke’l-yâkutî beyne’l-hacer
“Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz (s.a.s.) bir beşerdir, ancak diğer insanlar gibi değildir. Taşlar arasında yakut ne ise Allah Resûlü de insanlar arasında öyledir.”
Efendimiz’den (s.a.s.) önce gönderilen tüm peygamberler belirli bir bölgedeki belirli kavimlere, belirli bir zaman ve mekan için gönderilirken, Efendimiz (s.a.s.) tüm âlemlere peygamber olarak gönderilmiştir. Bütün peygamberler O’nun ümmeti olmak istemişlerdir.
Bugün kıldığımız namazın, tuttuğumuz orucun, yaptığımız duaların keyfiyeti/nasıl yerine getirileceği hep Efendimiz’in (s.a.s.) bize öğretileridir. Allah’ın sevdiği kul sınıfında olabilmek için edinmeye çalıştığımız güzel ahlak profili O’na (s.a.s.) aittir.
Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“De ki: “İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir; göklerde olanları da yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir. Herkesin yaptığı iyiliği de işlediği kötülüğü de önüne konmuş olarak bulacağı gün, (insan) ister ki kendisi ile kötülükleri arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah kendisi hakkında sizi uyarıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir. De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” (Âl-i İmran 3, 29/31)
Ey Rabbimiz! Biz kulların, senin hakkındaki bize olan uyarını Efendimiz (s.a.s.) kanalıyla duyduk, işittik. Sen bizim kalplerimize O’na (s.a.s.) ittibâ etme muhabbetini ihsan eyle. Kötülüklerle aramızda uzun bir mesafe olması için gönüllerimizde Efendimiz’in (s.a.s.) sevgisini daima nasip eyle. Âmin.
Yorumlar