Eylül kelimesi dilimize Arapçadan gelmiş, Süryanice Arami/Süryani takviminin altıncı ayına atıfta bulunan “elul” kelimesinden alıntıdır. Bu isim ise köken açısından Akadca hasat festivali ve bu festivalin yapıldığı ayı tanımlayan “elulu/elunu” kelimesinden türemiştir. Yani ekilenlerin biçildiği ve meyvelerinin yendiği, içinde bolluk ve bereketin ve yeni başlangıçların barındığı, benim de pek sevdiğim Eylül ayı, Türkiye’de 18 milyon öğrenci ve 1 milyon 201 bin 138 öğretmen için ise yepyeni bir akademik yılın başlangıcını temsil eder.
Şimdi içinde bulunduğumuz Ekim ayında ise bu öğrencilerin 898 bin 24’ü ise yükseköğretim programlarına yerleşerek yepyeni bir döneme merhaba diyecekler. Bu ay siz sevgili Sümbül Sokak okuyucuları ile iş hayatından önceki son basamak olan üniversite hayatının ne kadar önemli ve kritik olduğunu paylaşmak istiyorum.
Türkiye’de 1 milyon 79 bin üniversite mezunun işsiz, 2 milyon 682 bin öğretimde, istihdamda veya eğitimde olmayan gencin olduğu gerçeğini düşündüğümüzde salt üniversite eğitiminin iş bulmak için yeterli olmadığını rakamlarla da çok açık ve net bir biçimde görmüş oluruz. Yapmış olduğum kariyer ile ilgili danışmanlık ve koçluk süreçlerinde fark ettiğim bazı noktalar umarım halihazırda üniversiteye yeni başlayan, okumaya devam eden ya da yeni mezun olan gençlere faydalı olur.
İlk olarak, her öğrencinin sahip olduğu bu dört seneyi çok büyük bir fırsat bilmesini; iş hayatında onu öne çıkaracak, öğrenebileceği ve geliştirebileceği becerileri tespit etmesini ve hemen aksiyona geçmesini söylerdim. Bu becerilerin başında yabancı dil gelmektedir ki ülkemizde ve dünyada geçerli olan bu dilin İngilizce olduğunu konusunda hepimiz hem fikirizdir. Günümüzde İngilizceyi ya da başka bir dili öğrenmek için kaynaklarımız artık eskisinden daha fazla ve ulaşılabilir. Mezun olup işe girdikten sonra dil kursuna gidip çok başarılı olanı görmedim maalesef ve çalışırken bir de kurs ya da ders almak da yetişkinler için çok daha yorucu. Demem o ki, siz siz olun yabancı dil öğrenmeyi ileri zamana atmayın.
Bir diğer işe yarayacak beceri de bilgisayar ve dijital okuryazarlık. Hangi alandan mezun olursanız olun akıllı telefonlar, bilgisayarlar iş yapma şeklimizi tamamen değiştirdi ve değiştirecek. En temel ofis programlarını rahatlıkla kullanabilmek, alışılagelmişin dışında sunum programlarına hakim olmak, kulağa komik gelse de e-posta yazım dilini etkin kullanmak sizi diğer adaylardan birkaç adım öne çıkartacaktır.
Yukarıda bahsettiğim üniversite öğrencileri için teknik başlıklar aslında. Sadece ders çalışmak bu deneyimin bir parçası değil elbette. Geliştirmeniz gereken bir de sosyal yönününüz yani duygusal zekanız olduğunu da unutmayın lütfen. Kendi alanınız dışında kitaplar okumak, seyahat etmek, tiyato ve sinemaları takip etmek gibi sosyal aktiviteler sizi çok geliştirecektir. Bir öğrencinin eğitim alırken temel masraflarını karşılamasının ne kadar zor olduğunu farkındayım ama bir diğer önemli husus ise yarı zamanlı çalışmak. İş hayatı öncesi bu deneyimler size network dediğimiz başka insanlarla tanışma ve fırsatlara açık olma şansını tanıyacaktır. Kazandığınız ile kendinize yatırım yapmayı da öğrenmiş olacaksınız ki iş hayatı bu tür deneyimleri gerçekten çok önemsiyor.
Yazımı tamamlarken aslında aklımda olanların bir kısmını sizlerle paylaşmış oldum ama arzum odur ki ilerleyen yazılarda bu başlıkları daha ayrıntılı sizlere ulaştırmış olayım. Sizlere yazın profesyonel gelişimim için katıldığım bir eğitimden video hazırladım. Dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olan Oxford’u gezmek ve çok az süreliğine de olsa orada “öğrenci olmak” deneyimini anlatmak adına küçük bir girizgah diyelim bu videoya. Bir sonraki yazımda ayrıntılı olarak Oxford’da neler gördüğümü, yaşadığımı ve öğrendiğimi sizlere anlatmak üzere şimdilik hoşça kalın.
Çok güzel bir yazı olmuş teşekkür ederiz. Üniversitede okurken yarı zamanlı da olsa çalışmak iş hayatını tanımak ve dayanıklılığını artırmak için çok faydalı oluyor. Bu tavsiyenize somuma kadar katılıyorum.