Çöpten bulunmuş mobilyaların, eski ahşap eşyaların dönüşüm videolarını hepimiz izlemişizdir. Adeta ekran başına kilitleyen o sihirli videoları… Sonunu görmeden geçemediğimiz o anları…
Beni her defasında etkiliyor. Sizde de öyle mi bilemem ama, her denk gelişimde sonuna kadar izliyorum. Sonuna varmadan içim rahat etmiyor. Acaba bu, sadece bir merak duygusu mu, yoksa daha derin bir hakikatin gündelik hayattan sosyal medyaya yansıması mı?
Peki ya bu eşyaların çoğunun çöpten çıkması? Bu da mı tesadüf?
İşlem adım adım başlıyor. Önce ahşap dışındaki parçalar—metal aksamlar—zımparalanıyor. Ayrı bir ortama alınıyor, kimyasallarla temizleniyor, paslarından arındırılıyor. Bu kimyasallar dikkatle, ahşapla temas ettirilmeden kullanılıyor. Ardından ahşap parçalar gerekliyse birbirinden ayrılıyor. Her parça kendi özel işlemine tabi tutuluyor. Bu titiz süreç neredeyse tıbbi bir müdahalenin bölümlere ayrılması gibi…
Ahşabın eski boyası kazınıyor. Kazımanın mümkün olmadığı alanlarda özel sıvılar sürülüyor; böylece boya yüzeye zarar verilmeden ayrılıyor. Renginden ve boyasından arınan ahşap, adeta yeniden doğmaya hazırlanıyor.
Her yüzey özenle zımparalanıyor. Ahşap tozundan, kirinden ve yaşanmışlığından sıyrılıyor; kendi doğal görüntüsüne, saf haline geri dönüyor.
Çürüyen, eksik kalan, dökülen yerler varsa macunla dolduruluyor, sağlamlaştırılıyor. Artık hiçbir kurt, hiçbir böcek ona zarar veremez hale geliyor. Ayrılan parçalar yeniden birleştiriliyor, ama bu kez eskisinden bile daha sağlam şekilde. Eksikler, boşluk kalmayacak biçimde tamamlanıyor.
Ve nihayet, doğal rengine kavuşan ahşap, yeni bir renge bürünmeye hazırlanıyor. Boyanıyor, vernikleniyor, cilalanıyor. Pasparlak, ışıl ışıl bir hale geliyor. Üstelik bazen bu yüzeye altın ya da gümüş yaldızlar ekleniyor. Ufak ama göz alıcı dokunuşlar…
Metal parçalar ait oldukları yerlere ustalıkla yerleştiriliyor. Ahşap ve metal, yerli yerine oturuyor. Ve sonuç:
Eskisinin formunda ama bambaşka bir ruhla, yepyeni bir eşya… Parlıyor, güçlenmiş, daha işlevsel, daha anlamlı. O eski eşya artık sadece bir eşya değil; zamanla yaralanmış, sonra özenle iyileştirilmiş bir hatıra, bir emek, bir yeniden doğuş hikâyesi. Parlıyor… Ama sıradan bir parlaklık değil bu.
Geçmişin izlerini taşıyarak, geleceğe göz kırpan bir ışıltı…
Her bir zımpara darbesi bir dokunuş, her bir macun dolgusunun altında bir merhamet gizli. Her eksik tamamlandıkça aslında sadece madde değil, mana da yerine oturuyor.
İster bir ahşabın dönüşümü olsun, ister bir mücevherin, isterse bir insanın… Usta eller dokunmazsa, o cevher heba olur. Ne demiş eskiler:
“Sarraf gerek cevhere, nâdân bilesi değil.” Zira kıymet ancak kıymeti bilende parlar.
Dokunmasını bilen eller, yalnızca onarmakla kalmaz, anlam da katar. Yok olmaya yüz tutmuş ne varsa, yeniden var etmeyi bilir. İçindeki özü sabırla, sevgiyle ortaya çıkarır. Zamana yenilmiş olanı zamandan geri alır. Eksikleri tamamlarken geçmişin acılarını değil, geleceğin umudunu işler içine. Saklı kalanı, tozların altına gizlenmiş olanı görür. Zımparanın altında, macunun içinde, boyanın ötesinde yatan hikâyeyi sezer. Ve acele etmeden, yargılamadan, yok saymadan… Çünkü bazı şeyler sadece yürekle restore edilir. Ve en büyük dönüşüm, insanın içerilerinde gerçekleşir.
Bu arada, konunun aslında ahşapla pek ilgisi yok. : )
Yorumlar