Enes bin Malik’ten rivayetle Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyururdu:
Mümin müminin aynasıdır. (Ebû Dâvûd, Edeb,49)
Günde kaç kez aynaya bakarız? Ya da aynaya bakmadan bir gün geçirir miyiz? Ayna, karşısındakinin görüntüsünü yansıtan yapısıyla sade fakat özel bir nesnedir. Mühimdir bizim için ayna. İyi kötü, güzel çirkin her halimizi gösterendir. Peki bir insan diğerine nasıl ayna olur gelin bunu konuşalım.
Hadiste zikredilen ayna sadece basit bir görüntüyü yansıtan nesne değil elbette, gerçekliği temsil etme çabasının simgesidir. İnanan bir insanın “kardeşine” ayna olması onda kendisini görme imkanı sunmasıdır. Kendimizi izlememize, görmemize ve çekidüzen vermemize yardımcı olacak ayna misali dostlara ihtiyacımız vardır. İnsan bazen kendi ayıbını dostunun göstermesiyle fark eder. Durum böyleyken bir kardeşine zarar veren ya da onun başkalarına zarar vermesine sebep olan bir kusura şahit olan mümin, bunun giderilmesini sağlamakla yükümlüdür.
Müminlerin birbirine ayna olma hali, dış görünüşteki bir kusuru haber vermekten tutun da ahlaki bir özelliğe dair nasihatte bulunmaya kadar geniş bir alanı kapsar. Çoğu zaman bize benzeyenleri sever, onlarla arkadaşlık ederiz. Batı insan insanın kurdudur derken Efendimiz, insan insanın aynasıdır buyuruyor. Karşımızda gördüklerimiz esasında bizden bir parça taşır. Bizdekinin yansımalarıdır bir nevi. Hatta bunu şöyle ifade ederler: Birinde görüp beğenmediğin şey aslında sende olduğu için dikkatini çeker. O yüzden karşıdakini kınamak yerine evvela kendimizi düzeltmeliyiz.
Mevlana, herkesin aleme kendi zaviyesinden baktığını ve aslında kendini anlattığını şöyle açıklar:
Ebu Cehil bir gün Hz. Peygamber Efendimiz’e (s.a.s.) dedi ki:
– Haşimoğulları sülalesinde senden daha çirkin suratlı biri gelmemiştir.
Resulullah Efendimiz (s.a.s.)buyurdu ki:
– Haddini aştın ama yine de doğru söyledin.
Biraz sonra Hz. Ebû Bekir (r.a.) Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) yanına gelince;
– Ey güneş yüzlü resul! Senden daha güzel, daha parlak bir yüz görmedim, dedi. Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.s.) bunun üzerine;
– Ey aziz dost, ey değersiz dünya kaydından kurtulan, doğru söyledin, dedi.
Orada bulunanlar,
– Ey Yüce Peygamber! Bu ikisi birbirine zıt şeyler söylediler, sen her ikisine de “Doğru söyledin” buyurdun. Bunun sebebi nedir, diye sordular.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.):
– Ben Allah’ın cilaladığı bir ayna gibiyim, bana bakan kendini görür, buyurdu. (Mevlana, Mesnevi, 1. 2365-2370)
Ayna hem iyi hem kötü halimizi yansıtmakla sanki iki türlü özelliğe sahip gibi görünse de temel mahiyeti yanıltmaması, olanı olduğu gibi yansıtmasıdır.
Fakat şunu unutmamak gerekir; aynada kusur görünce aynayı kırmak çözüm değildir. Bir dostumuz bize bir eksiğimizi söylediğinde de ona cephe almak yerine o hatamızı giderme yolunda adım atmamız gerekir. Çünkü suç aynada değil bizzat kendimizdedir, ayna bize kim olduğumuzu gösterendir. Kusurumuzu gösterdi diye kırdığımız aynayı gün gelir ihtiyacımız olduğunda arar dururuz. O halde bir kardeşimiz güzel bir dille bize yanlışımızı ilettiğinde ona kızmamalı bilakis ona teşekkür etmeliyiz. Çünkü o fark etmeseydi o kusurumuz başkaları tarafından görülür ve ayıplanırdı yahut o kusur bize zarar verebilirdi.
Şunu da unutmamak gerekir, aynaya bakan ayna seçiminde dikkatli davranmalıdır. Ayna iyi seçilmediği takdirde görüntüyü yansıtsa da sırrı bozulmuş ise maksadın hasıl olması söz konusu değildir.
Yine insanın, içinde bulunduğu durumun güzel olduğuna kanaat edip onda sebat etmesi için de bir aynaya ihtiyacı vardır. Birbirimize iyiliklerimiz, güzelliklerimizle örnek olur, yol gösteririz. Bu da ayna olmanın bir yansımasıdır. Bu manada da bize güzel yönlerimizi hatırlatıp takdir eden dostlarımızın kıymetini bilmeliyizdir.
Dileriz güzel ve temiz aynalarla beraber oluruz her daim.
Enes b. Malik
Hz. Peygamber’e hizmetiyle tanınan ve en çok hadis rivayet eden sahâbîlerden biri.
Hicretten on yıl önce doğdu.Resûlullah’a on yıl hizmet ettiği için “Hâdimü’n-Nebî” lakabıyla anıldı. Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettiği zaman henüz on yaşında, okur yazar ve zeki bir çocuk olan Enes’i annesi veya üvey babası Resûl-i Ekrem’in hizmetine verdi. Enes b. Mâlik Hz. Peygamber’in vefatına kadar on yıl onun hizmetinde bulundu.
Enes’in sahip olduğu üstün meziyetleri, uzun yıllar Resûlullah’ın hizmetinde bulunup onun terbiyesiyle yetişmesi yanında Hz. Peygamber’in sevdiği ve takdir ettiği bir aileye mensup olmasıyla da açıklamak mümkündür. Annesi Ümmü Süleym’in isteği üzerine Resûl-i Ekrem Enes’e ömrünün uzun, evlâdının çok, malının bol olması ve bazı rivayetlere göre cennete girmesi için dua etmiştir.
Resûl-i Ekrem’in genellikle “yavrucuğum” diye hitap ettiği, bazan “iki kulaklı” (zü’l-üzüneyn) diye takıldığı Enes iyi bildiği sünnete uygun şekilde yaşamaya çalışırdı. Ebû Hüreyre, onun kıldığı namazın Resûlullah’ın namazına çok benzediğini ifade ederdi. Resûl-i Ekrem’in vefatından sonra kendisini çok özlediğini, her gece rüyada gördüğünü, huzuruna çıkıp, “Yâ Resûlallah! Küçük hizmetkârın geldi” demeyi çok arzu ettiğini söylerdi.
Yorumlar