“Bir talep için niyetin Allah’ın gayrısına ulaşmamalıdır. Çünkü cömert ancak isteklerin kendisini aşamadığı zata derler.” (Hikem-i Ataiyye, 40. Hikmet)
Allah dostları kerim olan Mevlâ varken Allah’tan gayrısından bir şey istemezler. Yani O’nu unutarak ve başka mercilere itimat ederek istemezler. Maksada uygun hareket etmek elbette şeriat gereğidir. Men edilen; Allah’a itimâdı terk ederek, ihtiyaçlarını insanlardan istemektir. Kendi nefsindeki ihtiyacı bile kaldıramayan aciz insan, nasıl bir başkasının ihtiyacını giderebilir? Mutasavvıflar derler ki: “Allah’tan gayrısına itimad etmek, fanilere güvenip aldanmaktır. Her an ihsanı devam eden ise ancak Melikü’l-Muktedir olan Allah olduğundan itimat yalnızca o zevâli olmayan Yezdân’a lâyıktır.”
Biz Allah’tan o an itibarıyla ihtiyacımızı isteriz. Fakat deniyor ki hakîkî ikram insanın akıl ve hayâlinden bile geçmez. Çünkü insanın muhayyilesinden geçenlerin hepsi kendisinin zihin dünyasına ve değerine göredir, bununla orantılıdır. Ama Allah’ın ikramı, Allah’ın kudreti ölçüsündedir. O ikram, yaratılmışın hayal gücü ve niyeti ölçüsünde değil Allah’a layık olan şekliyle bir ikramdır.
Cömertlik hakkında söylenenlerin umumisi şöyledir: Cömert, ihtiyacını dile getirmeye seni mecbur bırakmayandır. Cömert kişi bir suçluyu cezalandırmaya gücü yettiği halde affeden, kime verdiğini araştırmayan, umut edildiğinden ziyade veren, verdiğinin hesabını tutmayan, kendinden gayrıya müracaat edilmesine razı olmayıp, başkasından istemeye muhtaç bırakmayan kimsedir. Allah’ın kerim sıfatına bürünen, Efendimiz’in kerim ahlâkından nasipdar olan sıddıklar da böyledir.
Hz. Abdülkadir Geylani Fethu’r-Rabbanî‘de şöyle buyuruyor:
Birçok insanın içinden Allah’a güvenen ancak bir iki kişi çıkıyor. Allah’a güvenen sağlam bir kulpa tutunmuş demektir. Kendi gibi bir yaratılmışa güvenen ise, suyu avuçlayan gibidir; elini açtığında hiçbir şey bulamaz. Yazık sana! İnsanlar senin ihtiyaçlarını bir gün, iki gün, üç gün, bir ay, bir sene ya da iki sene görürler. Sonunda senden usanırlar. Sen Allah’la birlikte olmaya ve ihtiyaçlarını ondan istemeye bak. Çünkü O senden usanmaz, dünyada ve ahirette senin ihtiyaçlarını gidermekten bıkmaz.
Ey parasına, puluna güvenen! Elinde olan para pul pek yakında elinden uçup gidecek. Onlar başkasının elindeydi, ondan alındı ve sana verildi ki Rabbine kulluk etmek için ondan yararlanasın. Fakat sen de onları kendine put edindin. A cahil! Allah rızası için ilim öğren ve ilminle amel et. O zaman elde ettiğin bilgi senin yetiştirir. Bilgi hayattır. Bilgisizlik ise ölümdür.
İlim, insanın Allah hakkında bilgi sahibi olmasını getirir. Kişi Allah’ın esmasını ve sıfatını öğrendikçe O’na olan yakınlığı ve sevgisi hep artar. Tüm isteklerini sadece Allah’tan ister hale gelir. Hatta istekleri de bırakır sadace Allah’ı ister hale gelir. Şeyh Galip’in şu güzel mısralarında olduğu gibi.
Kâbiliyyet ver eğer vaslına nâ-kâbil isem
Yeniden ver bana sermâyeyi bî-hâsıl isem
Hâlimi kâle bedel eyle eğer nâkil isem
Müstaîd kıl yoksa lutfûna istidadım
Sana yokluk mu var Ey Şah-ı Kerem mu’tadım
Seninle buluşmaya, sana kavuşmaya kabiliyetim yoksa kabiliyet ver.
Elimde, avucumda bir şey kalmamışsa bana yeniden sermaye ver.
Yalnızca, duyduğum sözleri naklediyorsam, sözlerimi hâle döndür;
Beni naklettiğim güzel şeylerle hâllendir!
Lûtfuna nail olmaya istidadım yoksa istidat sahibi et beni;
Ey kerem ve ihsanı âdet edinmiş pâdişâhım, sana güçlük mü var?
Amiiin amiiin allahümme ya Muin!