“Zillet ağacının dalları, ancak tamah tohumu üzerine neşv ü nema bulur.” (Hikem-i Atâiyye, 63. Hikmet)
Tamah, açgözlülük veya doymazlık olarak tanımlanabilir. İnsandaki yetinmeme duygusu da diyebiliriz. Daha iyiye çıkabilmek için yetinmemeye, azimet göstermek denebilir. Fakat tamah Allah’ın razı olmadığı bir yetinmeyiştir.
Tamahın köklerine bakacak olursak kendini bilmemeyi, kendisine neyin yarayıp, neyin yaramayacağını bilmeyecek bir gafleti, benliğe kıymet vermeyi, şirki görebiliriz. Allah için daima gayret gösteren bir kişi nasıl hızla yol alırsa; tamah da kişiyi zillet yolunda öyle hızla ilerletir.
Hz. Ali (r.a) buyuruyor ki:
“İnsanların rağbet ettiği şeye sen rağbet etmezsen vakarını muhafaza edersin.”
Tamahkâr kişi kendini daima başkalarıyla kıyaslar. Bu da hasedi getirir. Kibri ve benliği güçlendirir. Öyle ki birisi hayır işi yapsa, o da sadece geri kalmamak için aynısını yapabilir. Yine tamahkâr kişi verenin Allah olduğunu unuttuğundan dolayı cömert olamaz ve tamah yüzünden Allah’tan uzaklaştığından ötürü istediği nimete kavuşsa bile şükredemez.
Bir sonraki hikmette Atâullah el-İskenderî “Seni vehim kadar hiçbir şey peşinden koşturmamıştır.” diyor. Böylece aslında tamahın temel sebebini ve ondan kurtulmanın çaresini gösteriyor. İnsanın tamah ettiği şeylerin dünü de yarını da olmayan şeyler olduğunu; hatta tamah eden kendi benliğinin de ne evveli ne sonrası olmadığını idrak ettiğinde, bu kadar yokluklar içinde varlık iddiasında olmanın ve onlarla saadet bulacağını zannetmenin ancak vehimden ibaret olduğunu söylüyor.
Hikmetin devamı ise şöyle; “Tamah etmekten vazgeçtiğin şeye karşı sen hürsün ama hırsla isteyip tamah ettiğin her şeyin kölesisin.” Umut kestiğin şeye karşı hür, tamah ettiğin şeye tutsaksın derler ya, işte onun gibi.
Kalbinden tamahı çıkar ki ayaklarındaki kölelik zinciri çözülsün.
Kuşeyri der ki:
Allah beş şeyi beş yere yerleştirmiştir. İzzeti ibadet ve itaâte; zilleti günaha, heybeti gece ibadetine, hikmeti boş karına, zenginliği kanâate.
Efendimiz’de (s.a.s) bununla ilgili buyuruyorlar ki: “İslam yolunun gösterildiği, yetecek kadar mal verildiği ve bunlara kanaâtin kendinde hasıl olduğu kimse ne kadar bahtiyardır.”
Mesnevi’den tamah ile ilgili bir hikâyeyle tamamlayalım:
Birisinin bir koçu varmış. Bir hırsız gelip onu çalmış. Sonra o hırsız bir kuyu başında eyvahlar olsun diye bağırırken koçu çalınan adam ona neden feryat ettiğini sormuş. Koçunu çalan hırsızın o olduğunu bilmiyormuş. Hırsız, “Kuyuya altın torbam düştü. Çıkarabilirsen sana gönül hoşluğu ile beşte birini veririm.” demiş. Adam, bu tam on koçun değeri diye düşünmüş. “Bir kapı kapandıysa on kapı açılır.” demiş. Elbisesini çıkartıp kuyuya inmiş. Hırsız da derhal elbiselerini alıp kaçmış.
Hz. Mevlânâ der ki:
Yolu köye çıkaracak bir tedbir gerek. Yoksa insana tamah tohumunu getiren tedbire tedbir denmez. Tamah huyu fitneden ibaret bir hırsızdır ama hayal gibi her an bir sûrete bürünür. Onun hilesini Allah’tan başka kimse bilmez. Allah’a kaç da o alçaktan kurtul!
Yorumlar