Sizden Gelenler

Musiki Üzerine

0

Musiki hakkında yazmak…

Uzun uzun düşündüm, ne yazsam nereden başlasam diye. Madem ki musiki konusunda yazacağım, o halde geçmişime yolculuk edip, tüm bu hikâye benim için nasıl başlamıştı bir göz atalım.

Ben ve çevremdeki birçok arkadaşım ailelerimizin de yönlendirmesiyle; bir Müslümanın sanattan edebiyattan tutun da dil ve tarihe kadar her alandan az çok haberdar olması gerekir düşüncesiyle, küçük yaşlardan itibaren pek çok konuda ders almaya başlamıştık. Musiki de o yaşlarda hemhâl olmaya başladığımız derslerden biriydi.

İlkokula yeni başladığımızda annelerimiz bizi bir araya toplayıp “musiki dersi” alacağımızı söylediler. Bu kelime de neyin nesiydi, hem tanıdık hem yabancıydı, biraz müziği andırıyordu ama dur bakalım anlardık şimdi. Hâlâ bile anlayabildik mi orası meçhul tabi ama ilk hislerim bunlardı. Bu dersleri arkadaşlarımın ablaları ile yapıyorduk. Her hafta birimizin evinde toplanıp ritim tutmak amacıyla dizlerimize vurarak ablamızın bize öğrettiği ilahi ve şarkıları tekrar ede ede öğrenmeye, notaları ezberlemeye çalışıyorduk. Ne vurduğumuzun “usûl” ne de yaptığımız şeyin “meşk” olduğundan haberdardık. Yunus Emre, Itrî gibi isimler duyuyorduk, hem de Buhûrîzâde Mustafa Itrî… Böylesine heybetli bir isme sahip olduğuna göre kesin çok büyük birisi olmalı diye düşünüyordum çocuk aklımla, çok sonraları öğrendim ki, yanılmamışım.

9-10 yaşlarındayken artık hepimiz birer enstrüman çalıyorduk. Biz o vakitler çok farkında olmasak da musiki, hayatımıza ve anlam dünyamıza derinden tesir etmiş olmalı ki bir gün arkadaşlarımla oturup uzun uzun her bir enstrümanı aile fertleri olarak düşündüğümüzü hatırlıyorum. Konsey toplanmış, kafa kafaya verip bu konu üzerine derin mülahazalar edilmişti, mevzu ciddiydi. Oy birliğiyle tok ve oturaklı sesinden dolayı udun aile babası olmasına karar verilmişti. Peki anne kim olacaktı? Bütün nezaket ve zarafetiyle yüreklere dokunan, âdeta için için ağlayan ince sesiyle klasik kemençeden başkası olamazdı. Evet, çok güzel bir çift olmuşlardı, âdeta birbirlerini tamamlıyorlardı! Bir diğer oturaklı ses olarak tamburun aileye amca olarak dahil edilmesi uygun görüldü. O uzun sapı biraz da mesafeli oluşunu gösteriyordu bize göre, sınırları belliydi perdeleri vardı sonuçta. Ud ile de kardeştiler pek tabii. Ailenin şımarık çocuğunu tahmin etmesi zor olmasa gerek, cıvıl cıvıl oradan oraya atlayan kanun. Peki, tüm bu ailenin kökü nereye dayanıyordu? Hepsinin atası kimdi? Elbette ney. İşte böyle bir aile tahayyül etmiştik.

Bütün bunları niye anlattım? Genel olarak musiki kavramlarından bahsedeceğim bir yazı dizisi hedeflemiştim esasında, fakat hatıralarıma kulak verince Türk Mûsikîsi Enstrümanları ile giriş yapmak hiç de fena olmadı sanki. Bir sonraki yazıda bu sazlar hakkında daha geniş malumat vereceğim. O vakte kadar bu aileye kulak vermeyi unutmayın.

Ayşe Nur Köse

Misafir
Hatırlı Hayat Bilgisi... Instagram : https://www.instagram.com/sumbulsokaktasiniz/

Zillet Ağacı

Önceki içerik

İslam Kültüründe Tılsım

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir