Hz. Peygamber’in Doğumu Bahsi
Âmine Hatun Muhammed ânesi
Ol sadefden doğdu ol dür dânesi
(Muhammed Mustafa’nın annesi Âmine Hatun’dur.
İşte o inci tanesi o sedeften doğdu.)
Çünkü Abdullah’dan oldu hamile
Vakt irişdi hefte vü eyyam ile
(Çünkü Abdullah’dan hamile oldu
Günler haftalar geçti ve vakit geldi.)
Muhammedî nurun emanetçisi olanlar onu asıl sahibine teslime hazırlanırken bu nurun sahibini karnında taşıyan Hz. Âmine’nin anne ve babasından da bahsetmek istiyorum.
Nurun son emanetçisi olan Hz. Âmine’nin kıymetli ailesi de bir sedefi andırır. Hz. Âmine’nin annesi Hz. Berre ve babası Hz. Veheb’in çocukları olmuyordu. Hz. Veheb zarif yapılı, Mekke’nin cesur ve merhametli delikanlılarındandı. Hz. Berre ise nezaketli ve merhametli tavırları, sabırlı ve infak etmeyi seven kişiliği ile tanınırdı. Bu iki güzel insanın birbirlerine olan muhabbetleri ve sürekli Allah ile beraber olmaları sebebiyle çocuklarının olmayışı onları hüzünlendirmiyordu. Onlar yaşadıkları dönemde çevrelerinde kimin neye ihtiyacı varsa yardım ederler, himayelerine alırlardı. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Hz. Berre hamile olduğu müjdesini Hz. Veheb’e verdi.
Bir kızları olmuştu. O karanlık çağda Arap toplumunda kız çocuklarını toprağa gömme kabusları, erkek çocuklarına ziyafet düzenleme ayrıcalıkları yaşanırken Hz. Veheb onlardan farklı ve hakikatli bir davranışla, diğer kız babalarına da güç verircesine âdeta bir reform gerçekleştirdi.
Hz. Veheb, kendisine üzgün ve kısık bir sesle “kızınız oldu” denildiğinde “Hemen kazanlar kurulsun, kızım için bütün kavmime ziyafet veriyorum” dedikten sonra kızını kucaklayıp, Mekke’nin önde gelenlerinden ve Efendimiz’in (s.a.s.) de baba tarafından dedesi olan dostu Hz. Abdulmuttalip’e götürdü ve “Ey dostum! Kızıma ismini sen ver” dedi. Evet, Hz. Âmine’ye ismini Hz. Abdülmuttalip vermiştir.
Hz. Âmine anne ve babasının himayesinde yaşarken küçük yaşlarından itibaren diğer çocuklardan farklı bir görünüme ve ruh haline sahipti. Bu farklılığı yetişkinlik çağlarında da herkesten farklı tabiatıyla kendini gösteriyordu.
Maddi ve manevi güzelliğe ve gönlündeki zarafeti kelimelere yansıtma sanatına sahip saliha bir hanımdı Hz. Âmine. Siyah ve iri gözleri, keskin ve net bakışları, muhatabının gözlerini yere düşürebilecek güzellikteydi. Asil ve vakur duruşu, şiir gibi konuşmaları sebebiyle sergilediği edebî kişiliği ona hayranlık duyulmasına sebep oluyordu. Bunlarla beraber girdiği bir ortamda hemen herkesin dikkatini üzerine çekerdi. Hz. Âmine yürürken yere bakmazdı ama insanların yüzüne de bakmazdı. Çok özel bir şey olmadıkça da kimseyle konuşmak istemezdi. Çünkü Hz. Âmine sürekli Allah ile beraberdi.
Hepimizin bildiği gibi sedef, yağmur damlasını aldıktan sonra okyanusun derinlerinde sancı ve sabırla büyütür incisini içinde. Sedef tasviriyle Hz. Âmine’nin içinde hakiki cevheri barındırırken nasıl derin, sabırlı, sessiz ve Rabbi’ne teslimiyet içinde bir bekleyişte bulunduğunu anlayabiliyoruz.
Rivayetlere göre Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) babası Hz. Abdullah vefat ettiğinde 25 yaşındaydı ve yine çeşitli kaynaklarda Hz. Âmine’nin kendisinden 4 yaş küçük olduğunu okumaktayız. 21 yaşında genç bir hanımın henüz yeni evli ve hamileyken eşinin vefat etmesi o hanım için kolay bir durum değildir. Üstelik Efendimiz 6 yaşındayken de kendisinin vefat etmesiyle 27-28 yıllık bir ömür sürdüğünü düşünecek olursak bu kısa ve zahmetli yaşamıyla varlığının bir sedefe benzetilmesi onun nasıl bir cevher olduğunu yansıtır bizlere.
Peki, Efendimiz’in kıymetli babası, Hz. Abdullah kimdir?
Efendimiz (s.a.s.): “Ben iki kurbanlığın oğluyum.” buyurmuştur. Hz. İsmail’den sonra babası Hz. Abdullah’ın da benzer bir hadiseyi yaşaması sebebiyle söylemiştir Resûlullah Efendimiz bu sözü. Hadisenin gelişme süreci Hz. Abdullah’ın da Allah Teâlâ tarafından seçilmiş bir zat olduğunu anlatır bize.
Hz. İsmail’den sonra Mekke’de kalan Cürhüm kabilesine düşman saldırıya geçtiğinde kabile Yemen diyarına hicret ederken Kâbe’ye ait değerli eşyaları da Zemzem kuyusuna atmış, üzerini de belli olmayacak şekilde taş ve toprak dökerek yerini belirsizleştirmişlerdi. Uzun yıllar bu şekilde kaldıktan sonra Hz. Abdulmuttalip’e rüyasında Zemzem kuyusunun yeri gösterilerek haber verilmişti. Hz. Abdulmuttalip kuyuyu oğullarıyla beraber kazdığında kılıçlar ve zırhlar çıkmaya başladı. Kuyuyu tamamen temizleyip hacca gelenlere zemzem suyu vermek istiyordu. Ancak bir türlü suya ulaşamıyordu. Hz. Abdulmuttalip eğer su çıkarsa oğullarından birini Allah Teâlâ’ya kurban etme adağında bulundu. Su çıktı fakat Hz. Abdulmuttalip bu adağını unuttu.
Tıpkı Hz. İbrahim’de olduğu gibi Hz. Abdulmuttalip’e rüyada kurban adağı hatırlatıldı. Hangi çocuğu kurban edeceklerine dair kura çektiklerinde Hz. Abdullah çıkmıştı. Ancak Hz. Abdulmuttalip bu duruma bir çare bulmak istiyordu. Mekke’nin ileri gelenleriyle bir toplantı yapıldı. Toplantıda “İbrahim’in İsmail’e bedel bir kurban feda ettiği gibi sen de Abdullah’a bedel bir kurban feda et” dediler. Bunun üzerine on deve ve Hz. Abdullah arasında tekrar kura çekildi. Her kurada Hz. Abdullah çıkıyordu. Kuraya deve çıkıncaya kadar devam edildi ve böylece Hz. Abdullah’a bedel yüz deve kurban edildi.
Evet, sedef bereketli nisan yağmurundan bir damla alır ve incisini kimselere göstermeden büyütebilmek için derinlere doğru saklanır. Süleyman Çelebi, “Amine bir sedef çünkü Abdullah’dan oldu hamile” derken acaba Hz. Abdullah’ın bu bereketinden de mi söz etmek istedi? Ne dersiniz?
Okurken çocukluğuma dönüverdim. Ananemin beni dizinin dibine oturtup Efendimiz (s.a.s.)’ den bahsettiği o kıymetli anları hatırlattı bu yazı. Yıllar geçti ama ne çok ihtiyacım varmış böyle bir anlatıma. Yüreğinize sağlık, sevgiler 🐥
Ne hoş bir anımsama olmuş. Bu hatıranızın canlanması beni de çok mutlu etti. Aslında Efendimiz’in (s.a.s) “hayat”ına hepimizin her daim ihtiyacımız var. Çünkü O (s.a.s.) Ab-ı Hayat ♥️ Sizde uyandırdığı hissi paylaştığınız için teşekkür ederiz. Gönlünüz daima o huzuru yaşasın. Sevgiler
Bitmesin istedim …
Bitmedi 😊
🌹
🌹🌹🌹