Edebi-Tarihi

Bozkır Rüzgarı

10

Türkler askerî kültür ve harp sanatı açısından dünya tarihinde öncü milletlerdendir. Tarih boyunca elde ettikleri siyasi ve askeri başarılar bunun kanıtıdır. Türk düşüncesinin temelinin anlatıldığı destanlarda ve ilk dönemlere ait yazılı metinlerde Türklerin çok gelişmiş bir askeri kültüre sahip olduğunu görürüz. Bu sayede uçsuz bucaksız bozkırın zorlu coğrafi şartlarına boyun eğmeden yaşamışlar ve atlı göçebe kültürünün öncüsü ve en güçlü temsilcisi olmuşlardır. Ve birçok tarihçinin ortak görüşüyle “Türk bozkır kültürü” ismiyle bir medeniyet oluşturmuşlardır.

Bu medeniyetin başkahramanlarından biri, Türklerin ataları tarafından evcilleştirilen ve insanlığın hizmetine sunulan “at” olmuştur. Ünlü dilbilimci Wilhelm Schmidt de araştırmalarında aynı neticeye varmıştır: “Asya’da oturan ve çok eski bir zamanda avcılık hayatından hayvanları ehlîleştirmeğe geçen ilk kavim Türkler olmuştur. At, Türkler tarafından ehlîleştirilmiştir ve Türkler ata binen ilk insanlar olarak görünmektedir.” 

Türk atları ve bu atlar üzerinde dört bir tarafa ok atabilen Türk savaşçılarından bahseden sayısız kayıt bulunmaktadır. Bunlar içerisinde sâdece el-Fezâilü’l-Etrak isimli eserinde Türklerin faziletlerinden bahseden el-Câhiz’in, “Türk’ün ömrünü saysan, at üstünde geçirdiği zaman yaya geçirdiği zamandan daha fazladır.” ifadesi; Mübarek Şah’ın, “Atın üzerindeki Türk değilse yüktür.” ve Kaşgarlı Mahmud’un Divanı Lügati’t-Türk’de “At Türk’ün kanadıdır.” meselleri bile atın Türk tarihi ve kültür dünyasındaki yerini göstermeye kâfidir.

Türkler daha sonra üzengi ve gem gibi aletleri de icat etmişlerdir. Kimi tarihçilere göre ise bu icatlar insanlık tarihinin en önemli gelişmelerindendir. Üzengi süvarilerin harp meydanlarında etkinliğini arttırmıştır. Atlar, hareket hâlinde iken ok ve mızrak kullanabilen binicileri sâyesinde geniş bozkırlarda süratli, güçlü ve vazgeçilmez bir savaş unsuruna dönüşmüştür. Bu gelişmeler sayesinde Türkler her an savaşa hazır, çevik, disiplinli ve hareket kabiliyeti yüksek hâle getirilmiş ordular kurmuşlardır. Türklerin tarih boyunca sayısız devlet kurmalarında böylesine sistemli bir askeri teşkilata sahip olmaları çok etkili olmuştur.

Türk tarihinin bilinen en eski devleti Asya Hun Devleti’dir. Hun Türklerindeki inanışa göre de at rüzgârdan yaratılmıştır. Atın hızlılığı rüzgâr ile sembolize edilir ve rüzgârın özelliğinin, gücünün ata geçtiğine inanılır. Batılı yazarlardan Sidonius, “At, başka bir kavmi sadece sırtında taşır, fakat Hun kavmi at sırtında ikamet eder.” demiştir.

Türklerde ilk defa düzenli ordu Asya Hun Devletinin hükümdarı Mete Han tarafından M.Ö. 209’da kurulmuştur. Hunlar altın çağlarını, M.Ö. 209-174 yılları arasında Mete Han zamanında yaşamışlar ve Türk devleti en geniş sınırlarına yine bu dönemde ulaşmıştır. Türklerin cihan hâkimiyeti mefkûresi ilk defa büyük Türk hakanlığını kuran Hunlar ve onların hükümdarı Mete ile başlar. Mete, tarihte Asya milletlerini tek çatı altında toplayan ilk hükümdardır. Tahta geçtiği M.Ö. 209 tarihi aynı zamanda Türk Kara Kuvvetlerinin (Türk ordusunun) kuruluş tarihi olarak kabul edilmiştir. Günümüzde tüm dünya milletleri tarafından kullanılan “onlu sistem”i de Mete Han icat etmiştir. Bu sistemde en büyük askerî birlik olan tümen 10.000 kişiden oluşmaktadır. Tümenler; binlere, yüzlere ve onlara ayrılmıştır. Başlarına da sayılarına göre “tümenbaşı”, “binbaşı”, “yüzbaşı”, “onbaşı” gibi rütbe taşıyan komutanlar atanarak orduda emir komuta zinciri oluşturulmuştur. Onlu sisteme göre teşkilatlanan ordu, merkezden tayin edilen kumandanlar ile tek elden idare edilmiştir.

Kağanlığı boyunca Çin üzerine sayısız akınlar düzenleyen Metehan önündeki engelleri aşarak Çin’e doğru yaklaşmıştır. Dönemin en büyük ordusundan korkan Çin, Çin Seddi’ni yaptırmış ve kimsenin buradan geçemeyeceğini düşünmüştür. Fakat Metehan’ın 320.000 kişilik ordusu bu duvarı aşarak Çin İmparatorunun bulunduğu Pateng kalesine ulaşmıştır. Kuşatmanın başarılı sonucu ve elde edilen zafer, Metehan’ın adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır.

Son olarak bir detayı belirtmeden geçmeyelim. Türk destanları içerisinde en önemli destan olma özelliğini taşıyan Oğuz Kağan Destanı M.Ö. 209-174 tarihleri arasında hükümdarlık yapan Hun hükümdarı Mete’nin hayatı etrafında şekillenmiştir. Bütün Türk destanlarında olduğu gibi bu destanın da ilk şekli ne yazık ki günümüze ulaşmamıştır. Oğuz Kağan Destanı; Oğuz boyları, Türk dili, edebiyatı, folkloru, tarihi ve kültürü hakkında bilgi vermektedir. Bu destan günümüz Türkçesine Ord. Prof. Reşit Rahmeti Arat tarafından aktarılarak, 1936’da yayınlanmıştır.

Fatima
"Gurbet eli bizim için yaptılar. Çatısını pek muntazam çattılar. Ölüm ile ayrılığı tarttılar. Elli dirhem fazla geldi ayrılık”.

    Birlikte Yaşama Kuralları vol. 659875: Usul Olmak

    Sonraki içerik

    10 Yorum

    1. Sabırsızlıkla beklediğimiz yazınızı okuma şerefine nail olduk hamdolsun Fatma hanım.Yine çok akıcı,Öz,anlaşılır ve bilgi dolu bir tarih okudum.Kaleminize,yüreğinize sağlık.Inanırmısınız o kadar tarih kitapları okudum fakat sizin yazınızla daha iyi anladım.Bundan sonra ki yazılarınızı sabırsızlıkla bekliycez inşallah.

      1. Akıcı üslubu tarihi okuması için güzel bir tad vermiş maşallah devamı bekliyorum..

        1. Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim.
          Takipte kalınız 🙂

      2. Kıymetli Hocam çok teşekkür ederim.
        Takip edip, ilgiyle yazıları okumanız çok sevindiriyor bizleri.

    2. Çok güzel 🐴🐴🐴 elinize emeğinize sağlık olsun.

      1. Çok teşekkür ederim.
        Takipte kalınız yağız atlara binip masalsı diyarlara yolculuklarımız sürecek inşallah 🙂

    3. Yazınızı çok beğendim emeğinize sağlık. Bir sorum olacak o dönemdeki Türk devletinde nasıl bir dini inanış hakimdi?

      1. Esma Hanım sokağımıza hoş geldiniz.
        Türkler o dönemlerde Kök Tengri (Gök Tanrı) Dinine mensuplar. Bu inanışa göre insanın ruhu öldükten sonra dahi yaşamaktadır. Öbür dünyaya yani ölümden sonra ikinci bir hayatın varlığına inanıyorlardı. Kök Tengri bozkır kavimleri inancında tek yaratıcı olarak görünmekte ve din sisteminin merkezinde yer alır. Tanrı’nın eşi ve benzeri olmayan, insanlara yol gösteren, onların varlıklarına hükmeden bir Ulu yaratıcı olduğuna inanıyorlar.

        Daha sonraki yazılarımızda bu konuları detaylı bir şekilde işleyeceğiz.
        Takipte kalınız 🙂

    4. Sade ve akıcı bir anlatım olmuş .Emeğînize sağlık ,Tarih öğretmeni olmalısınız 🤲yazılarınızın devamını sabırsızlıkla bekliyorum.Başarılarınız daim olsun,

      1. Suna Hanım sokağımıza hoş geldiniz 🙂
        Nazik yorumunuz için çok teşekkür ederim ayrıca güzel duanıza yürekten amin diyorum.

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir