İnsanın yaratılışı itibariyle başta su olmak üzere birçok gıdaya muhtaç durumda. Vücudumuzun eşsiz mekanizmasını sağlıklı bir şekilde işler kılmak adına başta enerji, vitaminler, mineraller ve su olmazsa olmazlar. Bu ihtiyaçları doğal ve katkısız gıdalardan eksiksiz olarak alırken, son yüzyılda ortaya çıkan endüstrileşme ve şehirleşme ile buna bağlı nüfus artışı gıda arzını endüstrinin ellerine bırakmış durumda. Endüstrileşme demek, uzaklardaki doğal kaynaklardan elde edilen gıdaların işlenmesi ya da paketlenerek tüketicilere ulaştırılması demek. Bozulma ya da çürümenin gerçekleşmemesi için çeşitli prosesler veya katkı maddeleri ile koruyucu etki sağlanması demek. İşte bu noktada prosesler ayrıca tartışılırken, tartışmaya mahal vermeyecek katkı maddeleri meselesine odaklanmak gerekiyor. Bu mesele o kadar önemli ki, bundan 40-50 yıl önce mobilyacılıkta kullanılan cilaları, böceklerin salgılarını, tüketeceğimizi hiç düşünmediğimiz birçok katkı maddesini endüstriyel ürünlerle bugün vücudumuza alıyoruz.
E kodları olarak da bilinen ve Avrupa Birliği tarafından belirlenen katkı maddeleri kodları Avrupa Birliği’ne uyum kriterleri çerçevesinde ülkemizde de yıllardır uygulanmaktadır. E100’den başlayarak E900’lere kadar uzanarak numaralandırılan bu kodlar tükettiğimiz endüstriyel ürünlerdeki katkı maddelerini tanımamızı sağlıyor. Bana sorarsanız, kodlardan ziyade bu bileşenlerin açıkça yazması tüketici bilinci açısından büyük önem arz ediyor çünkü bu kodların ülkemizde de dünyada da tek tek anlamlarının bilinirliği çok yüksek değil. Fakat araştırıp öğrenmeye çalışırsanız, en azından belli başlı olan katkı maddelerini kodlarla aklınızda tutmanız daha kolay olabiliyor. Bu kodlar aynı zamanda katkı maddesi sınıflandırmasına göre kümelere ayrılıyor.
Buna göre;
- E100-E199 arası Renklendiriciler,
- E200-E297 arası Koruyucular,
- E300-E321 arası Antioksidanlar,
- E322-E500 arası Emülgatörler ve Stabilizörler,
- E500-E578 arası Asit baz sağlayıcılar,
- E620-E637 arası Tatlandırıcılar ve Aroma vericiler,
- E900-E927 arası ise geniş amaçlılar olarak sınıflandırılıyor.
Gördüğünüz gibi E100’den başlayarak E900’e kadar sıralanmış 800 küsür adet katkı maddesinden bahsetmiyoruz fakat sınıflandırılarak tanımlanmış yüzlerce katkı maddesi şu anda Avrupa Birliği tarafından tanımlanmış ve sınıflandırılmış olarak endüstriyel gıda ürünlerinde kullanılıyor. Dahası bu kodlar gıda maddelerinde kullanımı da belli şartlar ve kriterler çerçevesinde onaylanmış durumda. Daha net bir ifadeyle Avrupa Birliği ve buna bağlı olarak birçok ülke tamamına yakını sentetik ve kimyasal içerikli bu bileşenlerin tüketilen gıda maddelerinde ve ürünlerde kullanımını onaylıyor. Fakat bu durum bahsettiğimiz katkı maddelerinin sağlığa zararlı olmadığı anlamına gelmiyor. Tam da bu noktada yapılan bilimsel çalışmalar bu ve benzeri katkı maddelerinin sağlığa zararları olmadığını garanti etmekten uzak bir dille, “sağlığa zararlarının tespit edilemediği” ifadeleriyle noktalanıyor. Kaldı ki, kullanımları ortalama 20-25 yıl gibi sürelere dayanan birçok katkı maddesinin insan sağlığına zararları veya etkileri yeni keşfediliyor.
Bunlardan bazıları çocuklar üzerinde birkaç yıl önce tespit edilen ve bu çerçevede kısıtlanan renklendiriciler. Katkı maddelerinin arasında çocuklarda dikkat eksikliği ve aktivite bozukluğu hastalığına sebebiyet verdiği bilinen renklendiriciler, böceklerden elde edilen ve şaibeli parlatıcılar, damak tadımızı adeta yok eden yüksek etkili tatlandırıcılar, hayvansal kaynaklı olabilen yağ asitleri ve sentetik olarak laboratuvarlarda üretilen koruyucular dahil olmak üzere birçok bileşen bulunuyor. Dahası bu bileşenlerin tamamına yakını Çin ve Hindistan başta olmak çeşitli ülkelerden ithal ediliyor. Gıda konusunda hassas bir toplum olmamıza rağmen, endüstriyel ürünleri tükettiğimizde vücudumuza aldığımız bileşenlere ne denli hakim olduğumuzu da sorgulamak gerekiyor.
Bu bileşenler tüm Avrupa’da olduğu gibi ülkemizde de kullanılırken, bunların bazı ülkelerde yasaklandığını ya da kısıtlandığını biliyoruz. Bazen ise zararı bilinmesine rağmen bu durum bir etiket uyarısıyla geçiştirilebiliyor. Çocuklarda hiperaktiviteye sebebiyet verdiği bilinen renklendiriciler buna bir örnek olarak verilebilir. Çocuklar için üretilen ürünlerin etiketlerinde görebileceğiniz E102, E110, E122, E129, ve E133 gibi kodlarla bilinen renklendiriciler işte bu etkisi sebebiyle mevzuata göre “Çocukların aktivite ve dikkatleri üzerinde olumsuz etkileri olabilir” uyarısıyla satılmaktadır. Bu uyarı açıkça çocuğunuzun tükettiği üründe onun sağlığını olumsuz etkileyebileceği bilimsel olarak kanıtlanmış bileşenler olduğunu işaret etse de, ülkemizde bu etiketi okuyan kaç ebeveyn olduğu veya bu ürünleri tüketen çocukların bu durumun bilincinde olup olmadığı önem arz etmektedir. Bu kapsamda sonraki yazılarda detaylarına gireceğimiz bu katkı maddeleriyle ilgili en başta etiket okuma bilincinin geliştirilmesi, bu maddelerin ebeveynler ve çocuklar tarafından bilinmesi ve tüketilen ürünlerde mutlaka etiketlerin kontrol edilmesi gerekiyor. Bu bilinç ve farkındalık oluşmazsa, ortaya çıkan tabloda vücudumuza en büyük ihaneti en başta bizim yapacağımız da aşikar bir şekilde görülüyor. #NeYediğiniziBilin
Yorumlar