Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer’in celi sülüs hatla yazılmış olan “Allah bes, bâkî heves: Allah yeter, gayrısı boştur” yazılı levhasına bakıyoruz.
İsmail Hakkı Bey, 1873 yılında Kurban Bayramı’nın ilk günü dünyaya gelmiştir. Bugüne hürmeten adı da İsmail konulmuştur. Beş kuşak hattat bir aileden gelen İsmail Hakkı Bey’in babası, Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin talebelerinden İlmi Efendidir.
Süheyl Ünver, İstanbul’un Meşhur Hattatları kitabında, İsmail Hakkı Bey’le ilgili bir yazısında şöyle anlatır:
“Hocamız Tuğrakeş İsmail Hakkı Bey’in fani vücudu aramızdan ayrıldı. Şüphesiz ki onun dünyada büründüğü libas yıprandı, onu bırakmak zorunda kaldı. Seneler sonra mutlaka çaresi bulunacak bir hastalığın bugünkü çaresizliğinden gitti. Bir ömür sona erdi. Lakin sonu gelmeyecek yeni bir hayatı başladı. O eskisi gibi yine yaşayacak.”
Süheyl Ünver buradan sonra sözü İsmail Hakkı Bey’e bırakıyor:
“Hatırladığım en ufak yaşlarımda annemin terbiyem hususunda çok meraklı olduğunu ve titiz davrandığını bilirim. Pek küçüktüm, kalem açmaya merakım vardı. Babam Hattat İlmi Efendi yazarken yanından ayrılmazdım. Bana ‘Haydi oğlum oyna!’ derdi. Yok babacığım, seyrediyorum, cevabını verirdim. Meğerse insanın içinden gelenler, hayatta üzerine düşülürse, olgunlaşıyormuş. Henüz 4-5 yaşlarında idim. Babamın bana verdiği kurşun kalemle türlü şekiller yapmam bende yazı yazıyorum hissini uyandırdı. Sonra mektebe başlattılar. Babacığım benzeterek yazmam için önce bana bir “Rabbi Yessir vela tüassir Rabbi temmim bi’l hayır” yazılı bir satır verdi. Belki bir seneden fazla hatırıma geldikçe bakar, onu yapmaya uğraşırdım. Babacığım ise ‘Onu öyle yapma, böyle yap’ diye tarif ederdi. Bu suretle ilk yazı hocam babam oldu.”
Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer, sülüs ve nesih yazılarını babası İlmi Efendi’den meşk ederek icazetini almıştır. Sanâyi-i Nefise Mektebi’nde (Güzel Sanatlar Akademisi) altı senelik eğitim öğretimin sonunda ressam olmuştur. Divân-ı Hümâyun Kalemi’nde önce Muhtar Efendi sonrasında Sami Efendi’den tuğra çekmesini öğrenmiş ve iki yılın sonunda tuğrakeş olmuştur. Bundan sonrasında Tuğrakeş İsmail Hakkı Bey ismiyle anılmıştır. Ayrıca Sami Efendi’den celi sülüs, divani ve celi divaninin inceliklerini öğrenerek meşk etmiştir. Medresetü’l Hattâtin’de hat hocalığı yapmıştır. Sonrasında ise medresenin devamı niteliğinde olan Şark Tezyini Sanatlar Mektebi ve Güzel Sanatlar Akademisi’nde tezhip dersleri vermiştir. Müzehhipliğin Türkçe karşılığının altunbezer olması hasebiyle bu soyadı almıştır. Aynı zamanda döneminin meşhur gül yetiştiricisidir.
Üsküdar Selimiye, Edirnekapı gibi camilerin kubbe yazıları; Laleli, Bebek ve Beyoğlu Ağa Camii’nde de celi yazıları vardır. Osmanlı devrinde son Kâbe örtüsünün kuşak yazısıyla birlikte, türbe yazıları da İsmail Hakkı Bey’in kaleminden çıkmış nadide eserleri arasındadır. Kadim üstadlarımız halen eserleriyle nesillere yol gösterip hocalıklarına devam etmektedirler.
Uğur Derman Ömrümün Bereketi kitabında İsmail Hakkı Bey ile ilgili şu anıyı nakleder:
“50’li yaşlarına gelene kadar sakalsız olan Tuğrakeş’in sakal bırakma vesilesini yakın arkadaşı Necmeddin Okyay hocamız şöyle hikaye ettiler:
“Hakkı Bey, işlerinin çokluğundan, bazen birkaç gün traş olmayı unutur, ihmal ederdi. İşte böyle sakallıca bir gününde, kendisini yolda gören Üsküdar Mevlevihânesi Şeyhi Ahmed Remzi Dede ‘Hakkı Bey sakal bırakıyor’ zannıyle hemen bir tarih düşürmüş. Bu tarih manzumesi kendisine verilip de okuyunca, Hakkı Bey “Eh, hadi bakalım” diyerek sakal başlarını berberde düzelttirdi ve duasını yaptırdı.”
Aşağıdaki resimde sakal hadisesinin üzerine, Feyhaman Duran’ın fırçasından Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer’i anlatan portresini görmekteyiz. Seyrinize sunarız.
Aç gözün merdâne bak Allah bes bâkî heves.
Yorumlar