Kaydetme, muhafaza etme gibi fiiller, insanoğlunun tabiatındaki yatkınlıklarından olsa gerektir ki; taşa, deri parçasına, deniz kabuklarına, ağaç kovuklarına, mağara duvarlarına ve kayda değer gördüğü nice eşyaya nakşetmiştir ademoğlu ahvalini. Ben de bu yazı serisinde insanın kendisiyle ilişkilendirdiği bir anın, bir halin, bir güzelliğin, bir yaşanmışlığın aktarılması için aracı edindiği bunca eşya arasından kâğıdı seçmiş, kâğıt üzerine sizlerle konuşacağımı duyurmuştum daha önce.
Arşivlere baktığımız zaman ilk kez Mısır topraklarında “papirüs” isimli bir bitkinin farklı aşamalardan geçerek kâğıt haline geldiğini görüyoruz. Yine arşivlerden XIII. yüzyılda Orta Asya’da bir saray görevlisinin ağaç kabukları, bez parçaları ve diğer lifli malzemeleri özlü ve yumuşak bir hamur haline gelinceye kadar dövüp kâğıt elde ettiğini öğreniyoruz.
Yaptığı karışımı geniş bir tekne içinde suyla karıştırarak odun hamuru elde eden görevli, daha sonra gözenekli bir kalıbı hamurun içine daldırıp yukarıya kaldırıyor. Su gözeneklerden süzülerek aşağıya akıyor, kalıbın yüzeyinde lifli bir tabaka kalıyor. Bu tabaka kalıp üzerinden alınıp kurutulduğunda ve üzerinden el yapımı silindirlerle geçildiğinde kâğıt kullanıma hazır hale geliyor. Yani önce birbirinden ayrı ve bağımsız duran malzemeler birleştiriliyor, yoğurulup hamur halini alıyor. Odun hamuru denen bu sulu karışım bir süzgeçten süzülüyor, elek üzerinde kalan malzeme önce bekletiliyor sonra tabiri caizse bir güzel eziliyor, böylece pürüzsüzleşiyor. Bu aşamalardan sonra kaleme değer bir hale geliyor.
لتركبن طبقا عن طبقا
“(Ki siz ey insanlar) Mutlaka tabakadan tabakaya binecek (halden hale) geçeceksiniz.” (İnşikak, 84/19)
Usulsüz vusul bulunmaz, der büyüklerimiz. Usul “asıl” kelimesinin çoğuludur, yani “asıllar, kökler” manasına gelir. Kâğıt, olduğu halini alabilmek için bu aşamaların hepsine muhtaçtır. Bir usul ile birleşen çeşitli malzemeler bu aşamalar sayesinde önümüze tek bir malzeme olarak gelebilmektedir.
Madem halden hale geçirileceğiz 0 halde elbet vasıta olarak kullandığımız nice nimet de halden hale geçecek bizimle birlikte.
ن و القلم و ما يسطرون
“Nun. Kaleme ve yazanların ve onunla yazdıklarına andolsun ki sen Rabbinin lütfu sayesinde asla mecnûn değilsin.”
(Kalem, 68/1-2)
Kur’an-ı Kerîm’in ilk inen sûresine “Oku!” buyruğuyla başlandığı gibi Kalem sûresinin ilk âyetinde de Allah Teâlâ tarafından yazı aracı olan kaleme ve kalem ehlinin onunla yazdıkları üzerine yemin edilmiştir. Bu durum, İslâm’ın okuma yazmaya, bilime ve yazılı kültüre verdiği önemi göstermesi açısından oldukça anlamlıdır. Özellikle Hicaz Bölgesi Araplarının ilk defa Kur’an ile birlikte yazılı kültüre geçmelerinde, başka sebepler yanında bu gibi âyetlerin teşvik edici bir role sahip olduğu söylenebilir.
El-hasıl a dostlar!
Yazana, yazdırana hamdolsun. Yolumuz kayda değer bir hoş sada üzere el-Bâkî olan Allah’a vâsıl olsun. Kâğıda ve üzerine nakşolunan nice kelama selam olsun, vesselam.
Yorumlar