Âb-ı Hayat

Kulluğu İdrak Vesilesi Olarak Şükür

0

Âişe radıyallahu anhâdan* rivayet edildiğine göre Nebî (s.a.s.), gece ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Hz. Âişe, Peygamber Efendimiz’e hitaben:
Niçin böyle yapıyorsun (neden bu kadar meşakkate katlanıyorsun) ey Allah’ın Resûlü? Oysa Allah senin geçmiş ve gelecek hatalarını bağışlamıştır, deyince Peygamberimiz (s.a.s.)
Şükreden bir kul olmayı istemeyeyim mi? buyurmuştur. 1

İnsanoğlunun değişken ve aceleci oluşundan dolayı Allah Teâlâ kullarına ibadetleri değişik şekillerde sunmuştur. Birçok ibadet kulun gücü nispetindeyken; fakirlik, zayıflık, acizlik, hastalık, yolculuk gibi durumlarda ibadetlerin farziyeti ya azimet-ruhsat gibi hallerle hafifletilir, düşer ya da ibadet kefaretle farklı şekillere dönüşür.

Fakat namazın terki böyle değildir. Namazın kefareti yine namazdır. Yaratanla yapılan sözleşmenin, -bir nevi her an yeniden yaratılışın şahidi olarak Rabbimizle buluşarak- günde beş sefer tekrarlanmasıdır.

Beş vakit namazın miraç gecesi bizlere hediye olarak gönderildiğini de hatırda tutarak, kulun en büyük ve kapsamlı şükürlerinden biri kıldığı namazıdır, diyebiliriz.

Kul peşin ibadet ettiği halde ilahî mükâfatın veresiye olmasından Cenâb-ı Hak üstün ve yücedir.
İbn Ataullah İskenderî

Kulun namaz ibadetinin gayesini idrak ederek ve emre itaatle huzurda hazır bulunması, onun Allah’a olan teşekkürüdür.
İnsan kendisini ne kadar günahkar hissederse hissetsin; o huzura daima kabul edilmesi Allah’ın, kulunun bu teşekküründen razı olmasının işaretidir.
Hâl böyleyken namaz kullara yük değil, ibadetlerine peşin olarak verilen ecir ve mükâfâtın bizâtihî kendisidir.

Hz. Ali’ye nispet edilen bir sözde şöyle buyrulur:
“Bir grup insan bir şeyler umarak kulluk yapar; bu tüccar kulluğudur. Bir grup insan da korkudan dolayı kulluk yapar, bu da köle kulluğudur. Bir grup insan da vardır ki, şükür olsun diye kulluk yapar, işte bu, tüm duygulardan yakasını kurtarmış hür kimselerin kulluğudur.”

Söze başladığımız yerde ismini zikrettiğimiz Hz. Aişe (r.a.) kimdir?

*Âişe binti Ebû Bekir (r.anha)

İlk İslam halifesi Hz. Ebû Bekir’in kızı olan Hz. Âişe, Allah Resûlü’ne (s.a.s.) vahiy geldikten dört yıl sonra (614) Mekke’de doğmuştur.

Müminlerin annelerindendir. Efendimiz aleyhisselatu vesselam ile hicretten önce Mekke’de nikahlanmış, hicretin 2. yılında Medine’de evlenmiştir.

İlim ve fazilette üstün olan Hz. Âişe’den Müslümanlar hadis, tefsir, fıkıh gibi ilimleri öğrenerek fetvâ sormuşlardır.

En fazla hadis rivâyet eden râviler arasındadır.

Hicretin 58. yılında Ramazan ayının 17. salı günü 66 yaşında ahirete irtihâl etmiş Bâkî Kabristanı’na defnedilmiştir.

1- Buhârî, Tefsîru sûre (48), 2; Müslim, Münâfikîn 81. Ayrıca bk. Buhârî, Teheccüd 6, Rikak 20; Müslim, Münâfikîn 79-80; Tirmizî, Salât 187; Nesâî, Kıyâmü’l-leyl 17; İbni Mâce, İkâme 200
2- Riyâzü’s-Sâlihîn, İmam Nevevî, Erkam Yayınları, Tercüme ve Şerh; Yaşar Kandemir, İsmail Lütfü Çakan, Râşit Küçük. C1, Hadis no: 99

fatma yıldız
Sayılmayız parmağ ile Tükenmeyiz kırmağ ile Taşramızdan sormağ ile Kimse bilmez ahvalimiz. Erenlerin çoktur yolu, Cümlesine dedik beli; Gören bizi sanır deli, Usludan yeğdir delimiz Tevhid eden deli olmaz Allah deyen mahrum kalmaz Her seher açılır solmaz Bahara erer gülümüz.

    Çocukluk Bağı

    Önceki içerik

    Kağıt ve Yapım Aşamaları

    Sonraki içerik

    Yorumlar

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir