Âb-ı Hayat

Muvahhit-I

0

Muhakkak ki sana biat edenler; ancak Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli onların elleri üstündedir. Onun için kim, ahdini çözerse; ancak kendi aleyhine çözmüş olur. Kim de Allah’a verdiği ahde vefa gösterirse; ona da Allah büyük bir ecir verecektir. (Fetih, 48/10)

Hz. Peygamber’de (s.a.s.) bir hadis-i şerifinde, “Allah ümmetimi dalalette birleştirmez (dalalette birleşmelerine izin vermez). Allah’ın (yardım) eli cemaatin üzerindedir. Cemaatten ayrılan ateşe ayrılmış olur.”1 şeklinde buyurmuştur.

Bir mü’minin hakiki anlamda iman etmiş olması için Resûl-i Ekrem’in Allah Teâlâ’dan vahiy yoluyla getirdiği haberleri dil ile ikrar, kalp ile tasdik etmesi gerekmektedir. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’in birçok ayetinde Resulüne itaat etmeyi emreder.

Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’an’a) ve Resûlüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, “işittik, itaat ettik” demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
(Nur suresi, 24/51)

Ayet-i kerimesinde geçtiği gibi tebliğ söz konusu olduğunda mü’minlere yakışan sözün “işittik, itaat ettik,” şeklinde olduğu vurgulanır. Miraç gecesinde Efendimiz’e (s.a.s.) biz ümmeti için verilen 3 hediyeden biri olan Bakara suresinin son iki ayetinde de müminlere nasıl ve ne şekilde iman etmeleri gerektiği anlatılır ve yapacakları dualar öğretilir.

Allah’ın elçisi ve müminler, Rabbi’nden ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. “O’nun elçileri arasında ayırım yapmayız” ve “İşittik, itaat ettik, bağışlamanı dileriz Rabbi’miz, gidiş sanadır” dediler. Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz; lehinde olanı da kendi kazandığıdır, aleyhinde olanı da kendi kazandığıdır. Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi cezalandırma! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Üstesinden gelemeyeceğimiz şeyleri boynumuza borç kılma! Bizi bağışla, ayıplarımızı ört ve bize rahmetinle muamele buyur! Sen bizim sahibimiz ve yardımcımızsın; artık inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!
(Bakara Suresi, 2/285-286)

Peygamberlerde bulunan belirli özellikleri ifade eden peygamberliğin beş sıfatı arasından (emanet, ismet, fetanet, sıdk ve tebliğ) sıdk sıfatını açıklarken alimler, “bütün peygamberler her türlü işlerinde ve sözlerinde sadıktır,” demişlerdir. Peki, çok da düşünmeden öylesine söyleyip geçtiğimiz bir kelime olarak, sıdk ne anlama gelmektedir? Acaba herhangi bir olguya ya da bir kişiye sorgusuz sualsiz bağlanmak ya da sadakat göstermek midir? Yoksa anladığımızın ötesinde bir manası mı vardır?

Sıdk kelimesi ilk anlam olarak TDK sözlüğünde; doğruluk, gerçeklik şeklinde tanımlanmıştır. Sıdkın peygamberlere ait en mühim vasıflarından biri olmasının nedeni; dünya üzerinde gördükleri her şeyin hakikatini kalplerinin tasdik etmesi, hakkı görmelerinde ise bir, yani Muvahhit olmalarıdır.

“Gözün gördüğünü kalb tekzib etmedi.” (Necm suresi, 53/11)

Hazreti Ebubekir efendimize “Sıddîk” lakabının veriliş sebebi, Efendimiz aleyhisselatu vesselamın miraç gecesinde yaşadığı hadiseleri kendisinden işitmese de haber getiren kişilere “O söylediyse doğrudur,” şeklinde tasdik ve ikrar etmesidir.

Peygamberler dünya ve ahiretin görünen ve görünmeyen yönlerini, hak ve hakikatini en iyi bilen, anlayan feraset sahibi seçilmiş kişilerdir. Bu sebeple onlar vasıtasıyla Allah’tan gelen her haber ve hükümde hakikatini kavrayamasak da şekil itibariyle kendilerine tabi olunması ve itaat edilmesi gerekir.

Yazımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

1 (Tirmizî, Fiten, 7)

fatma yıldız
Sayılmayız parmağ ile Tükenmeyiz kırmağ ile Taşramızdan sormağ ile Kimse bilmez ahvalimiz. Erenlerin çoktur yolu, Cümlesine dedik beli; Gören bizi sanır deli, Usludan yeğdir delimiz Tevhid eden deli olmaz Allah deyen mahrum kalmaz Her seher açılır solmaz Bahara erer gülümüz.

    Dur Biraz Dinle

    Önceki içerik

    Musikide Meşk Usulü

    Sonraki içerik

    Yorumlar

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir