Kültürel

Önce Canan Sonra Can

2

Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından Ayasofya Camii için hazırlanmış, Hz. Ali’nin ve sevgili oğlu Hüseyin Efendimiz’in isminin yazılı olduğu celi sülüs levhalara bakıyoruz.

İslam medeniyetinin paha biçilemez değeri Ayasofya’nın içindeki bu kadim levha, eşi ve benzeri bulunamayacak orijinallikte olup dünyanın en büyük sanat abidelerindendir. Devamını sadece Ayasofya Camii’nin içinde görebileceğimiz bu levhalar aynı zamanda kendine münhasır bir hat sergisi olma vasfıyla dünyanın başka yerinde benzeri bulunmayan devasa eserlerdir.

Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nde, İsm-i Celal, İsm-i Nebi ve Çehar-yâr-i güzîn olarak gönüllere ve kayıtlara geçmiş -dört halifemizin isminin yazıldığı- bu levhalarla birlikte Efendimiz’in torunlarının da isimleri bulunmaktadır. Kazasker Mustafa İzzet Efendi, sekiz levhadan oluşan bu yazı takımının sonuncusuna Hüseyin Efendimiz’in ismini nakşetmiştir. Sanatkârın burada su damlası veyahut da göz yaşını andıran istifteki imzası dikkatlere şayandır. Yazı seyredilirken bir yandan gönlümüz sürur buluyor fakat diğer yandan Hüseyin Efendimiz’in şehadeti hatırlara gelip bizi mahzunlaştırıyor.

İslam medeniyetinde hiç bir şey sadece sanat olsun diye yapılmamıştır. Kökleriyle tanışıklığını daima taze tutan ecdadımız, kendisi için değil Allah için yaşamıştır. O’nun (c.c.) için sanat yapmış, muhabbetle hayatı meşk etmiştir. Niyet hayır olunca akıbet de hayır olmuş; dünyada eşi ve benzeri bulunmayan böylesi nadide eserler meydana gelmiştir. Büyüklerimiz bizlere hep niyet tazeletmişler; yazıya bakarken sadece hat sanatının muazzamlığını göstermemişlerdir. Hayatın her alanında her meslek grubunda bu niyeti görmek mümkündür. Allah ile olunca, kendini aradan çıkarmış olarak hayatı idame ettirmek hiç bu kadar güzel olmamıştır.

İslam medeniyetindeki usul, kendinden sonraki nesillere maddi ve manevi kültürünü miras bırakmaktır. Allah için ömrünü vakfederek yaşamı meşk eden nice hattatlarımız böylesi eserlerini nesilden nesile aktararak bizlere miras bırakmıştır.

Bu güzellerden biri de Hattat Hafız Osman’dır. Aşağıdaki levhada Hafız Osman Efendi’nin celi sülüs hatla yazmış olduğu Besmeleyi seyrinize sunarız.

Hattat Hafız Osman, üstatlarından hüsn-i hattı meşk etmiş, aldığı feyzi cömertlikle talebelerine sunmuştur. Kaynaklarda geçen ifadeye göre hocasından hat meşk eylemek için karlı bir havada oturduğu Haseki’den Eyüp Sultan semtine yalın ayak yürüyerek gidermiş. Bu durum hocası Suyolcuzade’yi son derece etkilemiş onun Hafız Osman’a olan takdirini ve sevgisini ziyadeleştirmiş.

Hafız Osman nice talebeler yetiştirmiştir. Pazar günleri yoksullara, çarşamba günleri de zengin ailelerin çocuklarına evinde ücretsiz hat dersi verirmiş. Sultan II. Mustafa ve Şehzade III. Ahmed’e yazı hocalığı yapmıştır.

Hafız Osman’ın hat meşk ettiği sırada padişah mürekkep hokkasını tutarmış. Bir gün Hafız Osman ders talimi yaparken padişah hayranlıkla kendisine “Artık bir Hafız Osman yetişmez.” deyince, “Sultanımız gibi hocasına hokka tutan padişahlar geldikçe, daha çok Hafız Osmanlar yetişir, hünkarım.” demiş.

Hafız Osman Efendi, aylarca süren hac yolculuğunda yazı melekesini kaybetmemek için elinden kalemini hiç düşürmemiş. Uğur Derman’ın ifadesine göre yolculuktaki bu yazı çalışmaları Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndedir.

Hafız Osman Efendi, Şeyh Hamdullah’ın yazı üslubundan yola çıkarak yeni bir ekolle hat sanatının gelişimine katkıda bulunmuştur. Hilye-i Şerif yazma geleneğini başlatmıştır. Bütün bunları ve daha nicesini elli sekiz yıllık ömrüne sığdırmıştır. Önce canan sonra can niyeti onu cemiyet ve toplum bilinci içinde daima insan yetiştirmeye sevk etmiştir. Bunu yaparken Peygamber ahlakının eteğinden tutmuşlardır. Taşıdıkları şuur onları bireysellikten ziyade gelecek nesiller için fert yetiştirme ve vatan millet bütünlüğü içinde birlikteliğe götürmüştür.

Hafız Osman Efendi, Kocamustafapaşa’da Sümbül Efendi Cami bahçesindeki hazirede medfundur. Hüseyin Efendimiz’in kızları Fatıma ve Sakine annelerimizin Sümbül Efendi Camii bahçesinde yerinin tayin edilmesi neticesinde burası İstanbul’un Kerbela’sı olarak kabul edilmiştir. Sümbül Efendi Hazretleri’nin Tekkesi de burada bulunmaktadır. Ayrıca İstanbul’un fethiyle birlikte açılan ilk tekke olması hasebiyle merkez tekke olarak tarihe geçmiştir. Aşure aşı 9 Muharremde Sümbül Efendi Tekkesi’nde kaynar iken 10 Muharrem’de civar tekke ve dergahlar aşureyi kaynatırlarmış.

Hafız ve  hattatlığıyla bilinen bu kıymetli şahsiyet Sünbülî tarikatından da hilafet almıştır. Başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere çok sayıda eserler bırakmıştır.
Hürmetle yad eder, şefaatini niyaz ederiz.

B. Şerife
Kuşlar konmuş sesinin tellerine, sanırsın bahar gelmiş.

    Azıcık Aşım Kaygısız Başım

    Önceki içerik

    2 Yorum

    1. ne bereketli bir ömür, insan çok özeniyor…

    Yorum Yaz

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir