Hak yarattı âlemi, aşkına Muhammed’in
Ay ve günü yarattı, şevkine Muhammed’in
Ol dedi oldu âlem, yazıldı levh-ü kalem
Okundu hatm-i kelâm şanına Muhammed’in
Hep Erenler geldiler, kundağa yüz sürdüler
Zikri tevhid ettiler, nuruna Muhammed’in
Yunus kim ede methi, över Kur’an âyeti
O’na ver sen salâvatı, aşkına Muhammed’in
Allah Teâlâ’nın âlemleri ve bu âlemler içindeki her biri ayrı bir alem olan tüm canlıları aşkına yarattığı Sevgili Efendimiz’in (s.a.s) ümmeti olma şerefindeki bizler O’nu (s.a.s) gönül tahtımızın yegâne sultanı ve hayatımızın rehberi edinme durumundayız. Şerefli hayatları ile her daim Hayy olan Nur-i Muhammedî, her asırda susamış canlara âb-ı hayat olmuştur. Ondan doyasıya içerek bu muhabbetin tahsili ile hemhal olanlardan hâle hâle zihinlere ve gönüllere yansımış ve yansımaktadır.
O’nun (s.a.s) hayatı belki zaman ve mekan kısıtlamasıyla 63 yıldır fakat mânâ açısından bakarsak O (s.a.s) ezelden ebede diridir, hayattır, hayattadır, hayat verir. Yaradılış o nûr-i Muhammedî ile başlamıştır.
Âlimler, ârifler, âşıklar, zarifler, erenler hep O’nu (s.a.s) anlatmış, O’nu (s.a.s) bestelemiştir bu kâinat denilen ilahi senfonide. Bizim de burada amacımız bu güzellerden yansıyarak bize ulaşan, şimşek şimşek günümüzde ışık olan, gönüllerinden gelen misk ü amber kokularının izini sürüp toparlayabildiklerimizle bir aranjman yapıp, buket haline getirip; üzerine bir tutam da inci tozu serperek sümbül sokak sakinlerini ziyarete gelen, bu muhabbetin muhatabı olan misafirlerimize takdim etmektir. Yoksa başka türlü bizim O’nu (s.a.s)’nu ifade edebilmemiz mümkün değildir. Sevgili Efendimiz’in (s.a.s) razı olmasını umarak, güzellerden neşet eden kokuyu doğru aktarabilmek ümidiyle, gönlümüzü bizlere “âb-ı hayat” olan Sevgili Efendimiz’e (s.a.s) doğru çevireceğiz. Bu amaçla bizi Hz. Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) muhabbetine taşıyacak olan iki kaynak eser ile hareket etmeyi diledik: Vesîletü’n-Necât ve Hilye-i Hâkânî. Bu iki eser etrafında şekillendireceğimiz konuşmalarımızda pek kıymetli büyüklerimizin eserlerine de atıflar yaparak günlük telaşelerimizden sıyrılıp Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s) ile ünsiyet kurmaya çalışacağız.
Edebiyatımızda Hz. Peygamber’in (s.a.s) doğumuyla alemlere şeref vermesinin anlatıldığı manzum eserlere mevlid denilmektedir. Mevlid türünde kaleme alınan çokça eser olsa da hiçbiri Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât’ı kadar yaygınlık kazanmamıştır. Toplumumuzda doğum, ölüm, göz aydınlığı ve başka sebeplerle düzenlenen mevlid cemiyetlerinde Mevlid’in –Vesîletü’n-Necât– bestelenen bazı bölümleri okunmaktadır.
Hakanî Mehmet Bey’in Hilye-i Hâkânî’si ise döneminde de övgüyle bahsedilmiş hilye türünün ilk ve en önemli örneğidir. Türk edebiyatının şaheserleri arasında önemli bir yere sahiptir. Hilye kelime anlamıyla “süs, ziynet, cevher, yüz güzelliği, ruh güzelliği, güzel sıfatlar ve güzeller manzumesi” demektir. Hilye bize Sevgili Efendimiz’in (s.a.s) yaratılışını, mübarek vücudunun dış görünüşünü, şeklini ve ruh özellikleri ile güzel sıfatlarını ifade eden bir eserdir. Hz. Peygamber’in fizîkî özelliklerinin anlatılması sebebiyle hilye-i saadet şeklinde de anılır.
Umuyoruz ki bu yakınlığı kurabilme gayretindeki bu adımımız günden güne gönenir; hem dünümüzü, hem bugünümüzü hem de yarınımızı inşa eder. Bu bir anlam yürüyüşü olacak bizler için. Çerçevemizi “sınırlı” tutarak sonsuz manalar gören büyüklerin gözünden bizler de bir deryayı seyre dalacağız. Beraber yürüyelim. Vesselâm.
Aşk ile beraber dalalım bu ummana huu… Hayırlı olsun inşallah.
Dalalim ummana toplayalım cevherleri… Teşekkür ederiz… Huu diyelim âşk ile…
Amin kardeşim amin inşallah.
Hak yaratti âlemi aşkına Muhammedin. Sallallahu aleyhi vesellem. Sebilci Hüseyin Efendinin Isfahan makamında seslendirdiği öyle bir nutukla damardan girmişsiniz ki ilk cümlede kala kaldık.
Rabbim Efendimizin şefaatlerine nail eylesin. Cümlemizi râzı bulsun.🌹
Allah razi olsun. Şefaatlerine nail eylesin
Amiiin…doya doya tatmak nasip olsun insaAllah iki dunyada.
Yeni yazıları sabırsızlıkla bekliyoruz 🌹