Âb-ı Hayat

Hz. Abdülmuttalib

0

Hem Muhammed gelmesi oldu yakîn
Çok alâmetler belirdi gelmedin
(Hz. Muhammed’in doğumunun yaklaştığına dair
O daha doğmadan birçok alametler belirdi.)

Âlemlere rahmet Efendimiz’in (s.a.s.) dünyaya teşrifleri yaklaşırken gerek ailesi gerekse gelişini bekleyen Yahudi alimleri tarafından birçok belirtiler görülür. Bu alâmetlerin çoğunu Efendimiz’in dedesi Hz. Abdülmüttalib yaşamıştır. Süleyman el-Cezûlî’nin Delailü’l-Hayrat isimli salavat kitabında yer alan bir bölümde Efendimiz’e salât-ü selam getirirken Hz. Abdülmuttalib’in de  adı geçer. Kendisine duyulan hassasiyet sebebiyle biz de onu tanımak isteriz.

Sevgili Efendimiz’in (s.a.s.) dedelerinden olan Abdi Menaf’ın Hâşim, Abd-i Şems, Muttalib ve Nevfel adında dört oğlu vardı. Onların aralarından Haşim, Abdi Menaf’ın vefatından sonra Kureyş kavminin lideri oldu. Haşim’in pak neslinden gelenlere Benî Hâşim ya da Hâşimî denir. Resûlullah Efendimiz de onun neslindendir.

Bazı kaynaklarda Hâşim’in, ticaret amacıyla Şam’a yaptığı bir yolculuk esnasında vefat ettiğinde hanımının Hz. Abdülmuttalib’e hamile olduğu rivayet edilir.

Hz. Abdülmuttalib doğduğunda annesi ona “saçlarına ak düşmüş kimse” anlamına gelen Şeybe ismini verdi. Şeybe de tıpkı kendinden önceki Muhammedî nuru taşıyanlar gibi çocukluğundan itibaren güzelliği, yüzündeki nuru, asil ve vakur davranışlarıyla diğer insanlar arasında dikkat çekerdi. Peygamberler ailesine has vasıflardan olan üstün bir ferasete sahipti. Hz. Peygamber Efendimiz’in hayatını incelerken Hz. Abdülmuttalib ile ilgili kısımlara baktığımızda onun, etrafındaki insanlara ve gelişen olaylara olan yaklaşımındaki ince sezişi fark ederiz.

Ensar’dan meşhur şair Hassan bin Sâbit’in babası Sâbit, bir Medine gezisinde henüz küçük bir çocuk olan Şeybe’yi görür ve Mekke’ye döndüğünde Şeybe’nin amcası aynı zamanda Kureyş’in liderlerinden olan Muttalib’e Şeybe’yi anlatır. Muttalib kendisine siması ve ahlakı vasfedilen Şeybe’yi merak eder, onu görmek için Medine’ye gider. Muttalib bilir ki Şeybe, kendisinden sonra Kureyş’in lideri olacaktır.

Muttalib Medine’ye gidip yeğeni Şeybe’yi diğer çocuklar arasında oyun oynarken gördüğünde hal ve tavırlarındaki farklılık, yüzündeki selim ve nurlu ifadeden ötürü onu fark eder. Annesiyle konuşup Şeybe’yi Mekke’ye kendisiyle beraber götürmeye razı eder. Mekke’ye girerken Muttalib’in yanında Şeybe’yi görenler “acaba bu çocuk Muttalib’in kölesi mi?” demişler ve bu yüzden Şeybe’nin adı halk arasında “Muttalib’in kölesi” anlamına gelen Abdülmuttalib olarak kalmıştır. Ve Muttalib vefat ettiğinde Kureyş’in efendisi olmuştur.

Çevresinin tüm baskılarına rağmen hiçbir zaman putlara tapmayıp, Hz. İbrahim’in Hanif dinini yaşayarak tevhid inancını benimseyen Hz. Abdülmuttalib’in alnındaki nur her an parlar, Kureyş halkı onunla bereketlenir ve ondan dua isterlerdi. Hatta Mekke civarında ne zaman kuraklık hasıl olacak olsa eline yapışıp beraber Sebîr Dağı’na çıkarlar, onun yüzü suyu hürmetine yağmur duasında bulunurlardı. Allah Teâlâ’da o Muhammedî nurun hürmetine bolca yağmur ihsan ederdi.

Hz. Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) dünyaya teşrifleri yaklaştıkça değişik hal ve alâmetler belirmeye, kahinler O’nun (s.a.s.) teşrifini haber vermeye başladı. Bu haber verilen alâmetlerden pek çoğunu rüyalar yolu ile Hz. Abdülmuttalib yaşadı. O hadiselerden biri şöyledir:

Hz. Abdülmuttalib bir gün Harem-i Şerif’te yatarken rüyasında, arkasından beyaz bir zincirin, o zincirden de dört kolun çıktığını; bir kolunun doğuya, bir kolunun batıya, bir kolunun göğe, bir kolunun da yere girdiğini, oradan da dünyada ne kadar güzel meyve var ise hepsinin üzerinde olduğu yeşil yapraklı güzel bir ağacın çıktığını, her dalının ucunda nurdan birer kandilin asılı olduğunu ve bir bölük insanın da o dallara yapıştığını gördü. O dönemde rüya ilimleriyle ilgilenen kişiler vardı ve bunlara kâhin denirdi. Hz. Abdülmuttalib bu rüyasını onlara tabir ettirdiğinde kâhinler, kendisinin neslinden bir çocuğun doğacağını, yer ve gök halkının da ona iman edeceğini söylediler.

Yine Hz. Abdülmuttalib’in yaşadığı alâmetlerden olan Zemzem kuyusunun yerinin kendisine rüyada gösterilmesi ve adadığı kurban sonucu Hz. Abdullah’a kura çekilme hadisesinden daha önceki yazılarımızda bahsetmiştik. Hz. Abdülmuttalib zamanında yaşanan olağanüstü hallerden biri de, Efendimiz (s.a.s.) dünyaya teşrif etmeden önce yaşanan “Fil Vak’ası” hadisesidir. Bu yüzden Efendimiz’in doğum yılından bahsedilirken “Fil Senesi”nde doğduğu vurgulanır.

Yemen valisi Ebrehe, Arapları Kâbe ziyaretinden vazgeçirmek ve onların yüzünü San’a’ya döndürmek amacıyla burada büyük bir kilise yaptırdı. Ancak geçen zaman içerisinde istediği sonuca ulaşamayınca öfkelendi ve Arapların ibadetgâhı olan Kâbe’yi yıkmaya karar verdi. Necaşi’nin Mamud adındaki meşhur ve büyük filiyle beraber 12 kadar fili de alarak büyük bir ordu ile Mekke’ye doğru yürüdü. Taif’e geldiklerinde bazı adamlarını Mekke’ye gönderdi. Onlar da Hz. Abdülmuttalib’in de dört yüz kadar devesinin içinde bulunduğu Mekke halkına ait hayvanları gasp ettiler. Hz. Abdülmuttalib, Ebrehe’nin yanına develerini istemeye gittiğinde Ebrehe “Ben sandım ki Kâbe’yi yıkmayayım diye konuşmaya geldin.” diyince Hz. Abdülmuttalib cevaben: “Ben develerin sahibiyim onları isterim. Kâbe’nin sahibi vardır, onu O korur.” dedi. Çünkü Fahr-i Kâinat Efendimiz’in (s.a.s.) dünyaya teşrifi yaklaşmış, Hz. Abdülmuttalib rüyasını görmüş ve bu sebepten Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkamayacağını ferasetiyle kestirmişti.

Nitekim Ebrehe büyük fili önüne katarak Mekke’ye girmeye hazırlanırken fil, olduğu yere çöktü; yürütmek istediler yürümedi, başını başka tarafa çevirmek istediler hareket etmeyip yere attı. Allah Teâlâ her birinin ağzında ve ayaklarında küçük taşlar olan ebabil kuşlarını üzerlerine gönderdi. Bu vesileyle ordu telef olmuş bir halde ancak Yemen’e kaçarak kurtulabildi.

Süleyman Çelebi’nin söylediği Efendimiz (s.a.s.) gelmeden önce yaşanan alâmetlere bir sonraki yazımızda devam edeceğiz.

Rebiulevvelde O’ndan Bir Dua

Önceki içerik

Fizyoterapi ve Rehabilitasyon

Sonraki içerik

Yorumlar

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir