Siz hiç Hicaz’a gittiniz mi?
Evet ise cevabınız,
Kutsal toprakları ziyaret etmek, Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) huzuruna varmak, Uhud Şehitliği’nde gözyaşı dökmek, Kâbe’yi tavaf etmek, Arafat’ta vakfeye durmak nasip olduysa eğer; vazifenizi kolay ve çabuk bir şekilde uçakla gidip dönerek, konforlu otellerde konaklayarak yerine getirmiş olmalısınız.
Eskiden elbette durum farklıydı. Bundan iki üç asır önce hacı olmak için çölleri deve kervanlarıyla aşmaya, çadırlarda geceleyip sekiz dokuz ay süren bir sefere çıkmaya mecburdunuz. Takvimler milâdî 1850’lere geldiğinde ise Süveyş Kanalı açılmış, Hicaz yolu nispeten kolaylaşmıştı. Hac yolculuğunuzu bir gemi güvertesinde, rüzgarı yüzünüzde hissederek yapıp nispeten kısa zamanda vasıl olabilirdiniz menzile. Ama deniz tutarsa sizi, bu yolculuğu ancak kalbinizdeki muhabbet mümkün kılardı. 1900’lere gelindiğinde Hicaz Demiryolu inşa edildi. Yapılışına dair meşakkatli ve dünyaya parmak ısırtan hikayeyi de buradan okuyabilirsiniz.
Ben size bugün demiryolunun son istasyonu olan Medine Tren İstasyonu’nu ve hemen karşısındaki Amberiye Mescidini tanıtmak niyetindeyim. Ecdadımızın kutsal topraklara olan hürmet ve muhabbetini, sultanların kendilerini buraların hâkimi değil hâdimi yani Mekke ve Medine’nin hizmetkarı kabul ettiklerini duymuşsunuzdur.
Bu muhabbet surre alaylarının asırlar boyu Hicaz’a taşıdığı paha biçilmez emanetlerde, mübarek toprakların îmarına gösterilen hassasiyette ve bilhassa demiryolu inşa edilirken treni Medine’ye getiren rayların kaplandığı gülsuyu ile yıkanmış keçelerde vücut bulmuş. Ruh-i Resulullah (s.a.s.) rahatsız edilmesin, raylar ses çıkarmasın, tren sessizce getirsin aşıkları diye raylar keçeyle kaplanmış. İstasyon binasının yeri Peygamber Efendimiz’in Bedir seferinde yola çıkarken durup yüzü Medine’ye dönük olarak dua ettiği noktada seçilmiş. O’nun sefere başladığı yerde ümmet bir araya gelsin, Efendimiz’in duası karşılık bulsun diye özen gösterilmiş.
Günümüzde ise bu ihtimamı bulmak maalesef güç. Müze olarak restore edilse de tur şirketlerinin yolcuları Uhud’a götürürken otobüsün penceresinden gösterdiği ve kimsenin ziyaret edemediği bir bina Medine Tren İstasyonu.
Bölgeye özgü gri taşla yapılmış bir Osmanlı klasiği olan bina aslında Ravza-i Şerîf’e yürüme mesafesinde denecek kadar yakın. Müzede el yazması Kur’ân-ı Kerîmler, Medine tarihini yansıtan eserler ve Asr-ı Saadet’ten kalma hatıralar yer alıyor. Sahabe içinde en iyi ok atan Sa’d bin Ebi Vakkas’ın yayı da müzede sergilenen eserler arasında.
İstasyonun tam karşısında Amberiye Mescid’i bulunmakta. Trenden inen yolcular yolun yorgunluğunu burada üzerlerinden atsınlar, temizlenip dinlenip huzura öyle çıksınlar diye cephesi Ravza’ya dönük olarak inşa edilmiş. İsmiyle ilgili güzel bir hikaye var:
Rivayete göre Sultan Abdülhamid Hicaz demiryolunun ilk seferlerinden birinde hacca giden bir devlet adamından Ravza’nın mübarek toprağını getirmesini istemiş. Bu zat hac vazifesini yerine getirmiş, Medine’yi, Efendimiz’i ziyaret etmiş. İstanbul’a dönüş için istasyona geldiğinde hatırlamış hünkarın isteğini. Telaşla istasyonun önündeki araziden bir avuç toprak almış ve döndüğü zaman ipek bir kese içerisinde padişaha sunmuş. Abdülhamid Han hürmetle eline almış ve kokusunu içine çekmiş Medine toprağının. Ama Peygamber Efendimiz’e (s.a.s.) muhabbeti aşikar olan sultan
bu toprağın amberi var lakin miski yok diyerek durumu anladığını belli etmiş nezaketle. İşin aslı anlatılınca bu araziye bir mescid yaptırmış. Beyaz kubbesi, kesme bazalt taşından çifte minaresi ve sağlam yapısı ile dikkat çeken mescidin bu sebeple Amberiye diye anıldığı söyleniyor.
İnşasına 1908’de başlanan ve 1909 senesinde ibadete açılan mescid klasik Osmanlı tarzında inşa edilmiş. Amberiye Mescidi ve Medine Tren İstasyonu Osmanlı-Türk mimarisinin Medine’de ayakta kalan son örnekleri maalesef. İkisi de Suud hükümetinin Osmanlı eserlerine uyguladığı yıkımdan nasıl olduysa korunmuş ve günümüze gelebilmiş.
Ne yazık ki Medine Kahramanı Fahreddin Paşa’nın üstün müdafaasına rağmen Mekke ve Medine Osmanlı idaresinden çıktıktan sonra, Hicaz Demiryolu işletmeye kapatıldı. Çölü baştan başa geçip ıssız sahralara can taşıyan demiryolu kısmen bombalanarak imha edildi. Gül kokulu keçelerle kaplanan raylar ise bizzat bölgenin sakinleri tarafından çivilerine kadar sökülüp satıldı.
Ne diyebiliriz ki?
En güzel tarih kokan yerlerden biri.. Çok sevdiğim ablalarımla bulunmuş, tefekkür edip dualar etmiştik orada elhamdülillah.. 🙂 ulaşımı da oldukça kolay, sadece otobüs camlarından bakmakla yetinmemeli gerçekten.. Çok güzel ve bilgilendirici yazı olmuş, yüreğinize sağlık.
Elinize sağlık güzel bir yazı olmuş. Mescid-i Nebevi ile Tren istasyonu arası yürüme mesafesinde. Diyanet ile biri Hac ikisi umre olmak üzere üç kez gittim, üçünde de yürüyerek Osmanlı’dan kalan hem yol üzerindeki tarihi camilere hem de Tren İstasyonu’na götürdüler. Çok feyizli yerler mutlaka yürüyerek gidilmesi gereken mekanlar. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun.