*Ebû Mûsâ el-Eş’arî (radıyallahü anh) şöyle demişti: Biz Rasûlullah’ın beraberinde (seferde) bulunduk. Bizler bir vâdî üzerinde yükseldikçe Lâ ilahe illah tehlîlini ve Allâhu Ekber tekbîrini söylerdik de seslerimiz yüksek olurdu. Bunun üzerine Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ey insanlar, nefislerinize yumuşak davranın, seslerinizi yükseltmeyin. Şüphesiz sizler sağırı ve gaibi çağırmıyorsunuz. Dua ettiğiniz o Allah muhakkak sizinle beraberdir. Şüphesiz O, işitir ve size sizden daha yakındır. İsmi ve zâtı çok mübarek, celâl ve azameti çok yücedir.”1
Allah Teâlâ’nın zâtî ve subûtî sıfatlarını hepimiz biliriz. Ama çoğu zaman o sıfatlardan biz kullarına bahşettiğini düşünmeden hayatımızı idame ettiririz. Cenin henüz anne karnındayken konuşamaz, göremez, birçok şeyi yapamaz. Doğduğunda hem beslenmesi hem kendisini ifade edebilmesi, meramını anlatabilmesi için ilk oluşan uzvu ağız ve yanak çevresinde oluşmaya başlayan dokulardır.
Çünkü insan, “hayvan-ı nâtık” yani “konuşan canlı”dır. Bu henüz küçük yaşlarda ses çıkartmak, ağlamak biçiminde olsa da bu sesleri çıkarabilmesinin tek yolu işitebilmesidir. Zira bilimsel olarak da kanıtlanmıştır ki işitemeyen insan, konuşamaz. Daha rahimdeyken ilk oluşmaya başlayan duyu organı ise kulaktır ve 6. aydan itibaren önce annesi ile sonra dış dünya ile bağlantıya açık hâldedir.
O, semavat’ı (gökleri) ve arz’ı (yeri) fıtratlarına göre yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işiten “Semî”dir, gören “Basir”dir. (Şûrâ, 42/11)
“O işitilen ve görülen her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.”2
Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’in birçok ayetinde bizlere işiten ve gören olduğunu bildirmiştir. O’nun işitmek ve görmek için herhangi bir âlete ihtiyacı yoktur. Fakat insanı bu sıfatları haiz işitme ve görme organlarıyla yaratmıştır. Ve bu organlardan meydana gelen hislerle donatmıştır. İşitmek ve görmenin zahiren organlar vasıtasıyla olduğunu söylesek de işitilen ve görülen şeylere bir mana verebilmek ancak cân/insânî ruh kulağıyla işitmek ve görmekle olur.
Mu’tîdir ki, her kişiye cân bağışlar;
Hâdîdir ki, her mü’mine îmân bağışlar.
Mâni’dir; nola, vermek elinde;
Muzildir; ne var, ızlâli milkinde.
Fettâhtır bağlı dilleri;
Vedûddur uyanık gönülleri.
Kebîrdir, kibri izâfî değil;
Sâdıktır, va’di hılâfî değil.
Settârdır kullarının günâhını;
Mücîbdir mazlûmların âhını.
Kâzîdir yalvaranın hâcetini;
Semî’dir her fakîrin münâcâtını.3
İşitmesi için herhangi bir alete muhtaç olmayan Allah’a fısıldayarak sırlarını paylaşmak, duâ etmek, tazarru ve niyazda bulunmak demek olan münâcât, necatın/kurtuluşun yolunu da açar bizlere. Kur’an-ı Kerim’de, Hazreti Âdemle başlayan ve diğer peygamberlerin de Allah’a tam bir acziyetle yöneldiği münâcâtlar, bir nevi bizim de yakınlığımızı idrak ve aynı mahviyetle dua etmemize örnek olma gayesiyle nazarımıza verilmiştir.
“O, Rabbine gizlice niyaz ettiği zaman, Demişti ki: “Ey Rabbim, gerçek şu ki, benim kemik(im) gevşedi, baş(ım) bembeyaz alev aldı (Saçlarım ağardı) ve sana (ettiğim) dua ile ise hiçbir zaman bahtsız olmadım ey Rabbim!” 4 (Meryem, 19/3-4)
Bu suretle Arap Edebiyatında kaynağı Kur’an ve hadis olan münâcât türü eserler meydana gelerek diğer Müslüman milletlere örnek teşkil etmiştir. Bizim medeniyetimizde de yaygın olan münâcât türü eserler cami ve tekke musikimizde önemli bir yer tutar. Cami ve tekkelerde ibadetler arasında ve dinî merasimlerde terennüm edilen münâcâtlara “temcit” denilmesi; insanları Allah’ı övmeye, muhabbete, medh u senâya teşvik ettiği içindir.
İlâhî! Cânımı cenâbına hoş-hâl ve alâyıktan pâk ilet
İlâhî! rûhumu hazretine hûb-i’tikâd ü sahîh-idrâk ilet.
İnneke semî’un mücîb 5
Allah’ım!
Canımı huzuruna mesut ve beni senden alıkoyan şeylerden arıtarak ilet;
Allah’ım!
Ruhumu kutlu katına inancı güzel ve anlayışı doğru ve tam olarak ilet.
Şüphesiz ki gereğince işiten, (duaları) kabul eden sensin.
*Ebû Mûsâ Abdullāh b. Kays b. Süleym el-Eş‘arî (ö. 42/662-63) https://sumbulsokak.com/hidayetin-hidayeti/
1 Buhârî Kitabu’l-Cihad ve’s-Siyer; 131 Hadis No:3028, Meğazî 38, Daavât 51, Tevhîd 9; Müslim, Zikr 44. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitr 26.
2 (Şûrâ, 42/11) Kâdı Beydavî Tefsiri
3 Sinan Paşa, Tazarru‘-nâme, S: 53. TYEKBY/ Yazma Eserler Kurumu, İstanbul, 2014
4 Zekeriyya Aleyhisselamın duası.
5 Sinan Paşa, Tazarru‘-nâme, S: 603. TYEKBY/ Yazma Eserler Kurumu, İstanbul, 2014
Yorumlar