Geçen yazımızda Kur’an-ı Kerim’de el-Mü’min (c.c.) ism-i şerifine baktık. Bu hafta ise el-Mü’min ismi şerifini anlamaya çalışırken “Mü’min mü’minin aynasıdır.” hadis-i şerifine değinmeyi ve bu esmayı kendimize ayna yapmayı planlamıştık ki sokağın başka köşesinden bir ses geldi. O zaman aynaya önce buradan bakalım: “El-mü’minü mir’âtü’l-mü’min”
Bu yazıyı okuyup “Bizim aynalar bu aralar güzel şeyler söylemiyor.” diyorsanız yüzümüzü tövbe kapısına dönelim, unutmayalım ki o kapı her zaman açıktır. Hiç çekinmeden oradan girip kendimize bir çıkar yol bulalım.
El-Mü’min ismi ile ilgili ilk yazımızda el-Mü’min‘in Allah (c.c.) olduğuna, îman ve emanın O’ndan olduğuna vurgu yapmıştık. Bu ismin varlık alemindeki en kâmil halini cahiliyye toplumunda bile Muhammedu’l-Emîn şeklinde anılan; el-Mü’min olan Efendimiz’de (s.a.s.) seyretmekteyiz. Hadis-i şerifi yeniden hatırlayalım.
“El-mü’minü mir’âtü’l-mü’min: Mü’min mü’minin aynasıdır.”
Bu hadis bize ne söylüyor diye düşündüğümüzde ilk olarak “nasıl bir mü’min olduğunu bilmek isteyen bir mü’min kardeşine baksın” mânasını görürüz. Benzer bir şekilde “mü’min kardeşinde bir kusur gören kendisine baksın; çünkü o kusur, gördüğü yerde değil, kendisinde olabilir.” şeklindeki yorum da ikinci bir bakış açısı kazandırır bize. Kendimize soralım: Aynaya bakan, saçını dağınık görse bu aynanın suçu mudur yoksa kendi hâli midir?
Bir diğer açıklamada ise hadis ile ilgili değerlendirmeler “îmanı ile kemâle ermiş bir insan müminlere güzel ahlâkı yansıtacak, öğretecek bir ayna mesabesindedir.” şeklinde kaydedilerek kâmil insanların Efendimiz’in (s.a.s) ahlâkının güzelliğini yansıtan numuneler olduğu açıklanmıştır.
Efendimiz’in (s.a.s.) bir isminin de el-Mü’min olması hasebiyle hadise verilen diğer bir mana da, bu ismin mazharı olan Efendimiz’in (s.a.s) el-Mü’min olan Allah Teâlâ’nın tecellilerinin aynası olduğudur. Yapılan şerhlerin en üst basamağında ise “El-Mü’min olan Efendimiz (s.a.s.), Allah Teâlâ’nın kendisinden güzelliğini seyrettiği aynadır.” denilmiştir. Bu şerhlerde Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Allah’ın tüm isim ve sıfatlarının kendisinde tecelli ettiği bir ayna şeklinde düşünülmüştür. Bu düşünce için “Ben Allah’tanım, müminler de bendendir.” hadisi dayanak alınmıştır.
Mü’min doğru îmana ve hislere sahip olan kuldur şeklinde tanımlanmıştır. O zaman “doğru îman nedir, nasıl olmalıdır?” sorularına cevap aramalıyız.
Îmân sahibi kimse görmeden îmân edendir, derler. Gördüğüne inanın îmânı, Firavun misali geç kalınmış bir îmandır. Zira ölüm ulaşmış, işin hakikati ortaya dökülmüştür. Belki de Kaf suresindeki “O gün gözü pek keskindir.” ayeti “küçük kıyamet” olarak bilinen insanın ölümü esnasında karşısında belirir; ancak iş işten geçmiştir.
Mesnevî şerhinde bu konu açıklanırken “ölmeden önce ölün” sırrına mazhar olanların bu dünyada gözlerinden gaflet perdelerinin açılacağına da işaret edilir.
Gördüğüne inanandan konu açıldığında, aklıma Behlül Dânâ hazretleri ile alâkalı muhteşem bir kıssa gelir.
Behlül Dânâ hazretleri bir gün bir çubukla yere bir şeyler çizerken devrin sultanı hazrete ne yaptığını sorar. O da bir ev yaptığını, isterse kendisine bu evi satabileceğini söyler. Sultan bunu pek önemsemezken uzaktan kendilerini seyreden hanım sultan çizilen eve talip olur, 1 kuruş karşılığında evi satın alıp parasını öder. O gece sultan rüyasında, cennette muhteşem bir saray yapılmış olduğunu görür. Kime ait olduğunu sorduğunda ise hanım sultanın Behlül Dânâ hazretlerinden satın aldığı ev olduğunu söylerler. Ertesi gün pişmanlık hisleriyle gece gördüğü rüyayı düşünürken Behlül Dânâ hazretlerinin yine bahçede yere bir şeyler çizdiğini görünce hemen yanına gider ve bu çizdiği evi satın almak istediğini söyler. Behlül Dânâ hazretleri önceki gün 1 kuruşa sattığı ev için bu sefer 1000 altın ister.
Sultan sorar: “Neden 1000 altın istiyorsun? Dün eşime 1 kuruşa satmıştın?”
Behlül Dânâ hazretleri sultanın hâlinden mânen haberdar olduğunu imâ ederek, “O fiyat görmeden önceydi.” diye cevap verir. Burada tatlı tatlı bize verilmek istenen hissede denir ki, îman, gayba îmandır. Gördüğüne îman ettiğini söyleyen, ya kafirdir ya perdesiz…
Yakarış…
Ey Nefsim, kendine bir ayna bul, ayna seni çirkin gösteriyorsa bu çirkinlik aynadan değil sendendir. Gördüğün kendinsin, güzel değilsen git o gaflet elbiselerini çıkar. Tövbe istiğfarlar ile beyazlar giyinirsen belki Allah Teâlâ taklîden yaptığın kulluğa rauf ve rahîmliği ile muamelede bulunur da bir anda değişiverir hayalin. Temizlenir, sırlanırsın; cilalanır, parıldarsın. Bakan kendini görüverir sende.
Ayna olmaya bak. O ayna gördüğünü gösterir. Sende senden eser kalmaz ise benliğini değil, nefsini terbiye ile Allah’tan başka varlığın hükümranlığının olmadığını ispat için yaptığın bu ibadetlerin hayrını görürsün belki. Ama sakın o sevgiye, Allah’ın sana olan merhametine güvenip de “kalbim temizdir” diyerek kenara çekilme! Allah’ın lutfu ile bildirdiği kulluk görevleri “kalbi temiz” olanlara da farzdır unutma: “Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Allah’ın vaadi muhakkak haktır. Sakın bu dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o aldatıcı şeytan sizi, Allah hakkında da aldatmasın.” (Fâtır, 35/5)
Hâlim sizde görülür,
Gönlüm sizle yunulur,
Sırrım size mâlumdur,
Yaşarken nasıl ölünür?
Öğretin, gösterin, yaşatın
Aynalar, Aynalar…
Allah razı olsun cok guzel aynam olur musun 😍