Kur’an-ı Kerim’den sonra, alimlerin ellerinden düşürmediği söylenilen el-Câmiü’s-Sâhîh isimli hadis kitabıyla meşhur muhaddis İmam Buhârî hazretlerinin, Miladi 810 yılında Buhara’da doğmuş olduğunu bilmekle beraber, türbesinin Semerkant’ta olduğunu bilmeyenlerden biriydim.
10 yaşında hadis tahsiline başlayan İmam Buhari, kendi beyanıyla 200 bine yakın hadis kaydetmiştir. Bu hadisleri ve daha fazlasını ezberlediği de söylenir.
Çok güçlü bir hafızasının olduğu bilinen İmam Buhari’nin, Bağdat’a gerçekleştirdiği seyahatlerinden birinde bir toplantı yapılır. Bu toplantıda kendisi çeşitli İslam ülkelerinden gelmiş olan muhaddisler tarafından bir denemeye tâbi tutulur. Buna göre İmam Buhari’nin gerçekten tüm hadis metinlerini rivayet edenleriyle beraber hıfz edip etmediği kanıtlanacaktır. Yüz kadar hadisin rivayet edilen hadis metinleri ve ravilerinin isimleri birbirleriyle karıştırılarak, kendisine bilgilerin doğru olup olmadığı sorulur. Sordukları hadislerin hiç bir ayrıntısını atlamadan doğrusunu ezberinden okuyan İmam Buhârî, hakkındaki tüm tereddütleri böylece ortadan kaldırmış olur.
Buhara valisi tarafından, uydurma bir iddia ile doğup büyüdüğü memleketinden sürülen İmam Buhari; Semerkant’a doğru yola çıkmıştı ki şehre çok yakın bir mevkide, akraba ziyareti sırasında hastalandı. Kısa bir zaman sonra da vefat etti ve buraya defnedildi.
Semerkant’ta İmam Buhari’nin türbesini ziyaret ettikten sonra şimdi de sizi, şehrin eşsiz mimari eserlerinden biri olan Bibi Hanım Külliyesi‘ne götürmek istiyorum. Camii, medrese ve türbenin de içinde bulunduğu külliye, Timur Han tarafından, Hindistan seferi sonrası inşa ettirilmiş.
Timur Han’ın eşinin ismi verilen Bibi Hanım Cami’sinin avlusunda bulunan mermerden rahleyi görmeden geçmeyin. Çünkü Hz. Osman’ın (r.a.) şehit edildiği esnada okuduğu Kur’an-ı Kerim, bir müddet bu mermer rahlenin üzerinde muhafaza edilmiş, daha sonra Taşkent’e götürülmüştür.
Timur Han’ın türbesi ise Semerkant’ın muhakkak ziyaret edilmesi gereken Gur-i Emir türbesi içinde bulunuyor. Gur-i Emir türbesi önceleri bir medrese olarak kullanılmış. Torununun vefatı ile burası bir türbe halini almış. Timur Han da hemen içeride hocası Mirza Baraka’nın ayak ucuna defnedilmiştir.
Altın bezemeler ve çiniler ile muhteşem şekilde işlenmiş kubbeler, İslam sanatlarının ulaştığı zarafet ve ihtişamı birlikte yansıtıyor. Gur-i Emir’in inşaasından sonra bakım ve onarım çalışmalarıyla büyük ölçüde ilgilenen isim ise Uluğ Bey’dir.
Bu noktada değinmeden geçmeyelim ki; Timurlu sultanların önde gelenlerinden biri olan Uluğ Bey, aynı zamanda astronomi ilminde ün yapmıştır. 1420’de Semerkant’ta bir rasathane kurmuş ve Zîc-i Uluğ Bey adlı 1018 yıldızı içeren kataloğunu meydana getirmiştir. Bu rasathane bugün hâlâ ziyarete açıktır.
Uluğ Bey’in çalışmalarının birçoğu yok edilmiş ancak Ali Kuşçu tarafından kurtarılarak Osmanlı’ya getirilen bu eseri, çok uzun süre astronomi ilmine ışık tutmuş bir kaynaktır. Dilerseniz Vakanüvis’in kaleme aldığı Tahtta Oturan Alim: Uluğ Bey yazısında Uluğ Bey ile ilgili ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.
Gur-i Emir yakınlarında bulunan, Efendimiz’in (s.a.s.) amcasının oğlu Kusam ibn Abbas’ın kabri olan, Şah-ı Zinde (yaşayan sultan) olarak bilinen, zamanla etrafına pek çok türbe ve mezarın inşa edildiği yapıyı da ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Hz. Hızır Camii, şehir merkezinde sarı kesme taşlar ve ahşap ile inşa edilmiş, çinilerle süslenmiş, görmeden geçilmemesi gereken bir camidir. Ayrıca caminin avlusundan Semerkant’ı seyredebilir, bu kadim şehirden güzel kareler yakalayabilirsiniz.
“Semerkant ekmeği”ni duymuş muydunuz? Buraya kadar gelmişken muhakkak bir ekmek almanızı da tavsiye ederiz.
Özbekistan’da ekmekler erkekler tarafından yapılır. Çok değişik şekil ve çeşitleri var. Ekmek burada ayrıca “nan sındırma” diye bilinen özel bir törende, evlilik hazırlığı yapan gelin ve damadın, düğüne onay verdiğini gösteren önemli bir sembol.
Ekmek için şarkılar, atasözleri ve deyimler varmış. Ekmeğe her zaman büyük saygı gösterirken ve çocuklarına küçük yaşlardan başlayarak ekmeğe saygı duyulması gerektiğini öğretiyorlarmış. Biz de öyleyiz diyen sesler var ama Özbekler, ekmeği hiçbir zaman çöpe atmıyor ve sofraya da üst tarafını ters şekilde bırakmıyorlarmış.
Kendisinden bahsetmek nasip olan bu zatları ziyaret etmek, köklerimizi daha yakından tanımak için havasını koklayıp, suyundan içmek, ekmeklerini de yerinde tatmak hepinize nasip olsun.
Gelecek yazımızda Buhara’da buluşalım inşaallah.
Yorumlar